Özellikle 2010’lardan bu yana çevremiz sosyal medya denilen yepyeni bir icat tarafından çevrildi. Hepsine birlikte sosyal medya dediğimiz mecrada mevcut aktörlerin yanına sürekli olarak yenileri ekleniyor, kimi zaman eskilerden gözden düşenler oluyor ancak elimize telefonumuzu aldığımızda zaman geçirdiğimiz mekân genel olarak sosyal medya mecralarından herhangi birisi oluyor.
Elimde bu konuda açık bir veri olmamakla birlikte sosyal medyanın her gün biraz daha fazla zamanımızı aldığını düşünüyorum. Bu durum, ne yazık ki yediden yetmişe hepimiz için geçerli. Birkaç yıl öncesinde akıllı telefonlardan “aman evladım, ben bozarım onu” diye kaçan belirli bir yaşın üzerindekilerin bile artık herhangi bir mecrada hesapları var zaman zaman sosyal medya silahşörlüğüne soyunuyorlar.
Sosyal medya, yaşamlarımızda bu kadar etkin bir hale gelince bunun belirli alanlarda etkileri de artıyor doğal olarak. Bugün yaşadıklarımızın mı yoksa sosyal medyada gösterdiklerimizin daha önemli olduğu, çok ilginç bir şekilde hem bizler hem de sosyal bilimciler için önemli bir soru durumunda. Bununla birlikte gerçeğin, hakikatin ne olduğu da giderek karmaşık bir hale geliyor. Aslında tek bir olgu olan hakikat, sosyal medya dolaşımında çok ilginç yerlere evrilebiliyor. Örneğin birisi çıkıp iki satır bir şeyler yazıyor ve altına da Ömer Hayyam diye imza atıyor. Sonrasında da birçok insan bunu Ömer Hayyam’ın kaleminden çıkma bir sözmüş gibi benimseyip yaymaya başlıyor. Ömer Hayyam gibi yüzlerce örnek verebiliriz bu konuda. Türk şiirinin, Türk edebiyatının birçok ünlü ve değerli ismi kelimenin tam anlamıyla birileri tarafından meze yapılıyor. Emin olun ki bu tür çoğu cümlenin altında imzası bulunan merhumlar yattıkları yerde ters dönüyorlardır. Peki hakikati, gerçek olanı nasıl anlayacağız? Bir başka yazıda da onu ele alalım.
Yorumlar
Kalan Karakter: