ÖLÜMSÜZLÜK
İnsanoğlu en eski zamanlardan beri her dönem ölümsüzlüğün peşine düşmüş; ölmemek, bu dünyada biraz daha kalabilmek, birkaç nefes daha fazla alabilmek yapabileceklerini sorgulamış hep. Ölümsüzlük iksirini, âb-ı hayatı aramış; kimyasal formüller denemişler. Ölenlerin ardından gözyaşları dökerken kendi ölümlerini düşünüp daha da korkmuşlar; çekinmişler.
Peki asıl olarak ölümsüzlük nedir? Gerçekten fiziksel olarak bu dünyada varlığını, nefes alıp verişini sürdürmek midir ölümsüzlük sadece? Yoksa insan farklı yollardan ilerleyerek de ölümsüzlüğe ulaşabilir; o muhteşem ölümsüzlük iksirini içebilir mi? İnsanın kendisinden sonra da hatırlanması için ismini bırakması, yaptıklarıyla ve iyiliklerle yâd edilmesi az şey midir?
Bir insan düşünelim, kendisi bu diyarlardan göçüp gittikten sonra adı bile hatırlanmasın isterseniz. Fakat yaşarken yaptıklarıyla ölümünden sonra da insanlara, hâlâ hayatta olanlara hizmet etmeye, onların hayatlarını kolaylaştırmaya devam etsin. Gündelik yaşantımızdaki birçok cihazın kim ya da kimler tarafından icat edildiğini ve geliştirildiğini bilmiyoruz örneğin. Ve o cihazlarla işlerimizi çok daha kolay bir şekilde hallediyoruz. Bunun farkında bile değiliz çoğu zaman. İşte tam da burada başlangıca döneceğim: Tüm bu icatların sahipleri, adlarını bilmesek dahi bizlerle birlikte yaşamaya devam etmiyorlar mı aslında?
Elbette aynı durum, kitaplar ve sanat eserleri için de geçerli. Onları var edenler de eserleri yaşadıkça yaşamaya devam etmiyorlar mı? Normalde birkaç nesil sonrasında hiçbir şekilde hatırlanmayacak insanoğlu, ölümsüzlüğe en kolay bu şekilde ulaşıyor bana sorarsanız. Bizler de o insanlardan olabilelim. Bizler de kendimizden sonra iyi şekilde, iyiliklerle anılalım. En büyük temennim budur…
Yorumlar
Kalan Karakter: