Selim İleri’nin yalnızca ismiyle bile beni çok etkileyen bir dizi romanı var: Geçmiş, Bir Daha Geri Gelmeyecek Zamanlar üst başlığını taşıyor bu birkaç romandan oluşan dizi. Sadece bu ismin bile biraz düşündüğümüzde ne kadar çok çağrışım yüklü olduğu, her birimize farklı farklı anıları, zamanları hayal ettirdiği anlaşılacaktır.
Eski fotoğraflar da böyledir bir bakıma. Her birisi bizim için ayrı değerli, hatırlattıkları birbirlerinden farklıdır. Çoğumuz da ayrı bir düşkünüzdür onlara. İster bize ait olsun isterse yaşadığımız yere dair olsun eski fotoğrafları gördüğümüzde, hele hele ilk defa görüyorsak etkilenir, hatıralarımız arasında bir gezintiye çıkarız. Tüm bunlara rağmen ilginçtir ki maalesef bir aile büyüğü vefat ettiğinde çoğunlukla ilk tasfiye edilenler de fotoğraflar ve ne olduğunu bile pek bilmediğimiz kâğıt parçaları olmaktadır. Evet, zaten ölenin acısı içimizdedir ve bir de onun yaşadığı acilen evin boşaltılması, derlenip toplanması gerekmektedir ve bu telâşe içerisinde ayrıntılarla uğraşmak pek de kolay değildir. Bir de vefat eden yakınımız bu cins detaylara meraklıysa o zaman kalanların işi daha da zorlaşacaktır.
İşin nihayetinde bu kâğıt parçaları ya çöpte ya da bir hurdacının arabasındaki yerini alır ve eğer hurdacıya gittiyse yine iyi ihtimalle bit pazarında bir meraklıya kavuşacağı günü bekler. Bit pazarlarını takip edenler bilecektir buralarda ne kadar çok fotoğraf ve hatta fotoğraf albümü olduğunu… Elimde olmadan üzülüyorum bu şekilde çöpe atılmış ya da hurdacı tezgâhına düşmüş fotoğrafları gördüğüm zaman. Aslına bakarsanız sahiplerinin bu dünyadaki hayatlarını tamamlamasıyla onlar da büyük ölçüde ölmüş oluyorlar. Yine de bir insan, kendi aile büyüğüne ait manevi açıdan böylesine değerli objeleri nasıl elden çıkarabilir, işte bunu anlayamıyorum…
Yorumlar
Kalan Karakter: