Eğitim yaşamımızın ilk yıllarından itibaren en önemli derslerimizin başında Türkçe gelirdi. Biz okulları bitireli çok oldu ama bu durum, günümüzde de değişmedi. İlkokul ve ortaokulda ders saati bakımından da Türkçe dersi yine önde geliyor. Konuştuğumuz, başkalarıyla iletişim kurduğumuz, içine doğduğumuz ve içinde büyüdüğümüz dilin önemi, yaşamın her alanında apaçık karşımıza çıkıyor. Hele işin bilimsel boyutuna bakarsak dile atfedeceğimiz önem, bambaşka bir hale geliyor.
Amacım, dil uzmanlığı taslamak falan değil. Ancak aynı dili konuşan, aynı dille yaşayan hepimizin bu hususta asgari bir hassasiyet düzeyi olması gerektiğini düşünüyorum. Konuşurken de, dükkânımıza isim koyarken de, yazarken de belirli kurallar çerçevesinde, belirli bir duyarlılıkla davranmamız gerekiyor kanaatimce.
Bu konunun aklımda oluşması da özellikle gençlerin kendi aralarında konuştukları yepyeni bir Türkçe’nin var olmasına dayanıyor. Örneğin, “sana gönderdiğim mesajı gördün” demek yerine, “mesaja görüldü attın” gibi ilginç cümleler kuruyor yeni yetişen nesil. Bir anlamda farkında bile olmaksızın kendi yaş gruplarına özgü bir jargon oluşturuyorlar. Bu yaptıkları Türkçe’ye, dilbilgisi kurallarına, cümle yapısına uyuyor mu? İşin bu kısmını önemsememeleri, hatta bunu düşünmemeleri şu an için belki son derece normal. Şu an için normal ama gençler bu kendi oluşturdukları dille büyüyüp kendi yaşamlarını böyle sürdüreceklerse o zaman vah ki güzelim Türkçe’mize!
Peki çare ne? Öyle sanıyorum ki en başta edebiyatımızın başarılı örneklerinin okunması ve bu metinlerden zevk almayı öğrenmek geliyor. Burada görev elbette Millî Eğitim Bakanlığı’mıza ait. Zaten gündelik yaşamını birkaç yüz sözcükle sürdüren bir nesil var karşımızda, bir de bu birkaç yüz sözcüğü kendi keyiflerine göre kullanırlarsa vah ki vah!
Yorumlar
Kalan Karakter: