BİLİMSEL İLERLEME
Tarih boyunca öne çıkan her uygarlık, kendi zamanının ve bizzat kendisinin en ileride olduğuna ve en gelişmiş durumda bulunduğuna inanmıştır. Antik Yunan’da bu durum aşağı yukarı böyledir; Mısır’da da… Günümüzde de özellikle Amerika Birleşik Devletleri için geçerlidir bu durum.
Bilim, önceki bilgilerin üzerine yenilerin eklenmesi sürecidir bir bakıma. Önceki kuşağın öne sürdüğü tezler, bir sonraki kuşak tarafından ele alınır ve öne sürülenler, genellikle daha ileri bir seviyeye taşınır. Newton’un, Benjamin Franklin’in, Einstein’in çalışmaları, üretimleri olmasaydı kendilerinden sonra gelen önemli isimlerin çalışmaları bu derece başarılı olmayabilirdi bu açıdan bakıldığında. İlerleme genel olarak devam etmektedir ve her dönemde olduğu gibi günümüzde de bilimsel ilerlemenin en yoğun olduğu coğrafyalar, bu konuda en ciddi yatırım yapılan yerler olmaya devam etmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin öne çıktığı en önemli nokta da büyük olasılıkla buradan temellenmektedir. Dünyanın en zenginleri listesinde gördüğümüz Amerikalı iş adamları, bilimsel açıdan öne çıkan üniversitelerin çoğunun bu ülkede bulunması ve gayri safi millî hâsılanın en yüksek olduğu ülkenin de aynı olması, tesadüf olmasa gerektir.
Demek ki bir ülkenin gelişmesi, ancak ve ancak bilimsel ilerlemeye ulaşabilmesi ile mümkündür. Gurur duyarak saydığımız tarihte öne çıkan Türk devletlerinin de böylelikle başarılı olduğu açıkça görülmektedir. Selçukluların altın çağında bilimsel gelişmeler Selçuklu topraklarında, Osmanlı Devleti’nin en parlak dönemindeki bilimsel gelişmeler de yine Osmanlı coğrafyasında gerçekleşmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” demesi boşuna değildir. Daha ileriye gitmek istiyorsak bu temel kuralı her zaman en önde tutmamız gerekmektedir. Çocuklarımızın da bu doğrultuda yetiştirilmeleri mecburiyettir. Umalım ki yetişen nesiller bu bilince sahip olsun ve ilerleyen yıllarda ülkemizin dünyadaki yeri, çok daha ideal bir noktaya gelebilsin…
Yorumlar
Kalan Karakter: