ALIŞVERİŞ ÇILGINLIĞI
Son yıllarda hepimizde var olan bir tutku: Alışveriş çılgınlığı. Adı tüketim çılgınlığı da olabilir. Hep daha fazlasını, hep daha iyisini, daha üstünü ve hatta bazen de zaten elimizde mevcut iken birkaç tane daha fazlaya sahip olmayı istiyoruz. Bu durum, hemen hepimiz için geçerli. Bizden böyle gören çocuklarımız, torunlarımız da tıpkı bizler gibi yetişiyorlar ne yazık ki. Onlar da küçücük yaşlarından itibaren daha fazlasını, daha çoğunu istemeye, istekleri yerine gelmeyince de mızıklanmaya başlıyorlar.
Bizler çocukken büyüklerimizin öğrettiği şuydu: Elimizdeki ile yetinebiliyorsak daha fazlasına heves etmemeliyiz. Hatta bunun da ötesinde ne yapıp edip elimizdekilerle yetinmenin yolunu, yönetimini arayıp bulmalıyız. Birçok yazımda son otuz yıldan bahsediyorum bu gibi durumlarda ölçü olarak. Yine aynısını söyleyeceğim. Son otuz yılda, belki otuz beş yılda yaşamımız baştan sona değişti. Mazide hayal bile edemeyeceğimiz şeyler, bugün hepimiz için vazgeçilmez unsurlar haline gelmiş durumda.
Çok basit bir örnek vereyim. Ne olur, üşenmeyin ve gardırobunuzu açıp bakın. Gördüğünüz kıyafetlerin ne kadarını yakın zamanda giydiniz? Ne kadarını hiç giymediniz ya da yalnızca birkaç defa giydiniz ve sıkıldınız? Aynı şeyi ayakkabılarınıza da uygulayabilirsiniz. Sonucu söylemenize gerek yok çünkü ben kendimden de biliyorum.
Bugün tüm bunlara ulaşabiliyoruz. Kolay ya da zor ama bir şekilde satın alabiliyoruz. Dünyanın ekonomik sistemi de bunun üzerine kurulu. Ne kadar tüketim olursa dünyanın sözde kümülatif refahı o derece yükselecek. Yalnız tükettiğimizin yalnızca cebimizdeki veya banka hesabımızdaki para olmadığını, aynı zamanda tüm doğal kaynakları da tükettiğimizi, dolaylı da değil; bu yaptığımızla küresel ısınmanın da nedenlerinden olduğumuzu unutmayalım. Nereden nereye, değil mi? Bir sonraki yazıda da o konuya değinelim.
Yorumlar
Kalan Karakter: