TURGUTLU’NUN TARİHÎ İBADETHANELERİNDEN: İBRAHİMCİ CAMİİ
Mehmet Gökyayla
Hangi antik kente gidersek gidelim göreceğimiz yapıların tamamına yakını, kamusal işlevli olacaktır. Agora, gymnasium ve tiyatroların yanında bu gibi alanlarda en çok karşılaşılan yapı tipi tapınaklar olacaktır. Kent ya da ülke ister pagan inancına sahip olsun isterse Hıristiyan olsun neredeyse bütün antik kentlerde günümüze ulaşan yapıların en önemlileri arasında tapınaklar yer almaktadır.
Ege Bölgesi’nin büyük bölümü, bu açıdan bakıldığında Türk İslam egemenliğine şahitlik eden yapılar açısından şanslı değildir. Kurtuluş Savaşı’nın son günlerinde Türk ordusunun önünden Ege Denizi’ne doğru kaçan Yunan ordusunun yakarak tahrip ettikleri şehirlerde küle çevirdikleri yapı gruplarının başında da yine tapınaklar yani cami ve mescitlerimiz gelmektedir. Turgutlu şehir merkezindeki on kadar cami ve mescit de bu süreçte binlerce ev dükkânın yanında yakılarak yok edilmiştir. Yunan birliklerinin yakıp yıkma eylemleriyle yok etme arzuları öylesine yoğundur ki kalın taş duvarları yangından etkilenmeyen Pazar ve Tatar Camilerinin duvarları oyularak içlerine dinamit yerleştirilmiş ve ibadethaneler bu şekilde yıkılmak istenmiştir. [1] İki cami de bu süreçte ciddi zarar görse bile çok şükür ki o kalın taş duvarlar, dinamitlere de dayanmayı başarmış ve kurtuluştan sonraki yıllarda geçirdikleri tadilatlarla günümüze ulaşmayı başarmışlardır.
Yangın sürecinde Turgutlu’nun ibadethanelerini gördükleri zarara ve sonrasındaki duruma göre üç kategoriye ayırabiliriz: İlk grupta ciddi zarar gören Pazar ve Tatar Camileri, ikinci grupta Beşir Ağa (Paşa), Koltuk, Yeni Cami ya da Yılancıoğlu Mescidi gibi tamamen yıkılıp bir daha ayağa kaldırılamayanlar, üçüncü grupta ise Limoncu, Taslı ve Hacı Muharrem Camii gibi yangın sonucunda kullanılamaz hale gelen ve Cumhuriyet döneminde aynı arsada, aynı isimle yeniden inşa edilen ibadethaneler bulunacaktır. Keza İbrahimci Camii de bunlardan bir diğeridir.
İbrahimci Camii’nin güncel tabelasında inşa tarihi olarak 1934 yılı görülmektedir. Bu tarih, 1922 yangınında yok olan ibadethanenin yeniden inşa edildiği döneme işaret ediyor olmalıdır. Turgutlu’da Osmanlı döneminde ‘İbrahim’ adlı kişiler tarafından inşa ettirilen en az iki ibadethane mevcuttur. Bunlardan ilki Hacı İbrahim, İbrahim Beşe ve İbrahimce Camii gibi isimlerle anılmakta; diğeri ise Kasap Hasan oğlu İbrahim Camii / Mescidi adını taşımaktadır.
Kasap Hasan oğlu İbrahim Camii, 1922 yangınında yıkıldığı ve sonrasında yeniden inşa edilemediği için bu iki ibadethanenin karıştırılması yahut aynıymış gibi düşünülmesi normaldir ancak elbette iki ibadethaneyi ayırmamız, karıştırmamamız gerekmektedir. Kasap Hasan oğlu İbrahim Camii, Kestane Pazarı’ndadır.[2] Kestane Pazarı diye anılan mevkii, bazı tapu kayıtlarından anladığımız kadarıyla günümüzün Altay Mahallesi Tütüncüler ve Tuhafiyeciler Sokakları civarındadır.
13 Cemaziyelâhir 1239 (M. 14 Şubat 1824) tarihli vakfiyesine göre Kasap Hasan oğlu İbrahim, bu ibadethaneyi inşa ettirmiş ve ibadethanenin altındaki dört mağazayı da, gelirleri yapı ile görevlilerin masraflarına sarf edilmesi gayesiyle vakfetmiştir. Vakfiyenin tarihinden yola çıkarak bu ibadethanenin 1824’ten önceki birkaç yıl içerisinde inşa edildiğini öne sürmemiz mümkündür. Günümüzün İbrahimci Camii’nin kökeninde bulunan öncül yapı ise çok daha eskidir.
Vakıf olarak kurulan hayrat eserlerine yapılan görevli atamalarını görebildiğimiz hurufat kayıtlarında İbrahimci Camii ile ilgili en erken bilgiler, 1691 yılına aittir. Bu ibadethane, yine hurufat kayıtlarında “Hacı İbrahim Camii (1691), İbrahim Ağa Camii (1696), İbrahim Beşe Camii (1703), İbrahimce Camii (1770, 1776, 1785, 1788, 1808, 1829) gibi değişik adlarla zikredilmektedir.”[3] 1691 ile 1834 yılları arasına ait toplam 57 kayıtta ibadethanede imam, imam-ı sâni, müezzin, hatip, şeyh, vaiz ve nâsih, kayyım, mütevveli ve nâzır gibi görevlilerin olduğu görülmektedir. Bu kadar geniş bir görevli yelpazesi, bizlere bu camiin vakfının büyüklüğüne ve gelirlerinin yüksekliğine dair bir fikir de vermektedir. Fakat ne yazık ki vakfiye günümüze ulaşmadığı ya da en azından şu ana kadar bulunamadığı için bu konuda kesin bir fikir yürütme şansına sahip değiliz.
Camiin ismi olarak anılanlardan ‘İbrahim Beşe’, kesin olmamakla birlikte bize bir ipucu sunmaktadır. ‘Beşe’ unvanı, anılan dönem itibariyle genellikle yeniçeriler tarafından kullanılmaktadır. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde anlattıklarından aynı yıllarda Turgutlu’da çok sayıda yeniçerinin varlığı bilinmektedir. Evliya, Turgutlu’dan bahsederken, “… ayânı ve askerî taifesi çokdur. Amma Trabzon vilayetinin Laz taifesi gibi bu şehir halkının anadan doğan sibyanları yeniçeridir” diyerek bu duruma işaret etmiştir.[4] Bu bilgileri birleştirecek olursak ibadethaneyi inşa ettiren ve kimi zaman ‘ağa’, kimi zamansa ‘beşe’ unvanı ile anılan İbrahim adlı kişinin bir yeniçeri olması ihtimali kuvvetlenecektir. Merhum hakkında maalesef başkaca bir bilgiye ise sahip değiliz.
Başlangıçta da belirttiğimiz üzere söz konusu ibadethane, 1922 yılının eylül ayında yaşanan Yunan yangınında kullanılamayacak hale gelmiştir. Yangın ve kurtuluşun ardından yaklaşık on yıl boyunca Turgutlu’da çok ciddi şekilde ibadethane eksikliği yaşanmış olmalıdır. Bu süre boyunca aslında kullanılamayacak halde olan, yıkılmış ya da belki de yıkılma tehlikesi bulunan ibadethaneler de mecburen kullanılmaya devam etmiştir. 1926 yılına ait bir arşiv belgesi, bir anlamda anlattığımızı kanıtlar niteliktedir. Belgeye göre o tarihte Dereköy, Hacı Muharrem, Zât Ağa (Tatar), İbrahimci ve Servili Camilerinde din görevlisi kadroları mevcuttur. Tatar Camii haricindeki tüm bu ibadethaneler, 1930’lu yıllarda en baştan inşa edilmiştir. Tatar Camii de 1940’larda çok esaslı bir tadilat geçirmiştir. Aynı şekilde Pazar Camii’nin de 1920’li yıllarda büyük bir tadilat gördüğünü biliyoruz. Belki de bu belgede Pazar Camii’nin anılmaması, belgenin tarihinin tadilat nedeniyle ibadethanenin kapalı olduğu günlere denk gelmesinden kaynaklanmaktadır.
16 Haziran 1926 tarihli bu arşiv belgesine göre İbrahimci Camii; imam-ı evvel, imam-ı sâni, hatip ve müezzinden oluşan bir kadro yapısına sahiptir. Bir nevi kadro cetveli diyebileceğimiz evrak, o dönemde Dereköy ve İbrahimci Camilerinin dörder görevliden oluşan kadrolarıyla diğer ibadethanelerden daha öne çıktığını göstermektedir. Belgede görülen diğer ibadethanelerin kadrolarında daha az sayıda din görevlisi mevcuttur.
1600’lü yıllarda inşa edildiği anlaşılan İbrahimci Camii’nin orijinal yapısının nasıl olduğu ya da arsasının ne kadar bir alanı kapladığını ne yazık ki bilmiyoruz. Yalnız ibadethanenin konumu, 17. yüzyılın Turgutlu kasabasının batıya doğru ilk genişleme hamlesini işaretler niteliktedir.
Geleneksel kasaba ve şehirlerin gelişimi, ibadethane ve mezarlıkların konumlarından yola çıkarak anlamlandırılabilir. Günümüz demiryolu hizasında, belki de biraz daha güneyde bir köy olarak teşekkül eden Turgutlu, zamanla güneye doğru büyümüştür. Bu büyüme, günümüze ulaşmayan Cami-i Cedit (Yeni Cami), Tatar Camii (İnşası: 1616-17), Beşir Ağa / Paşa Camii (Sevinç Parkı’nın olduğu alandaydı. İnşası: Muhtemelen 17. yüzyılın ilk çeyreği) ve Pazar Camii (inşası: 1655) ile takip edilebilir durumdadır. Bu açıdan düşünüldüğünde büyüme istikameti her daim güney yönünde devam eden Turgutlu’nun batıya doğru ilk genişlemesi, 17. yüzyılın ikinci yarısında inşa edildiğini öne sürebileceğimiz İbrahimci Camii ile eşleştirilebilir. Yangında çok büyük zarar gören ve buna rağmen bir süre daha kullanılan bu ibadethane, Cumhuriyet döneminde yeniden inşa edilmiş ve 1934 yılında yeniden ibadete açılmıştır.
Hemen tüm tarihî ibadethanelerimizdeki gibi İbrahimci Camii’nin de bir haziresi yani mezarlığı olduğu anlaşılmaktadır. Kuvvetli ihtimalle bugün yapının batı-güneybatısında kalan kör bir alanda yer alan bu hazire, camiin yeniden inşa sırasında yok olmuştur. Haziredeki mezar taşlarının en azından bir kısmı ise çok üzücü bir şekilde minarenin üzerine inşa edildiği kürsünün yapımında kullanılmıştır. Yukarı bakacak şekilde yerleştirilen mezar taşları kısmî olarak halen minarenin altında görülebilmektedir.
Geçmişte Cami-i Cedit, bugün ise Özyurt Mahallesi’nde bulunan İbrahimci Camii, 713,50 metrekarelik bir arsaya sahiptir. Erken Cumhuriyet dönemi yapısı olan ibadethanenin kendine has bazı kısımları, yapıya estetik değer katmaktadır. Mihrap ile çevresindeki süslemeler, tavan köşelerindeki alçı bezemeler ve harime girişi sağlayan ve orijinalliğini koruyan ahşap kapılar, bunlar arasında sayılabilir.
Günümüzde yarı çarşı, yarı mahalle camii görünümünde nispeten küçük bir ibadethane olan İbrahimci Camii, taşınmaz kültür varlığı niteliğiyle tescilli, koruma altında bir yapıdır. Bugünkü yapı, her ne kadar yeni sayılabilirse de İbrahimci Camii, yaklaşık dört yüz yıllık bir tarihi sembolize etmektedir.
[1] Bazı kaynaklarda ise bu ibadethanelerin yüzlerce bomba atılarak yıkılmaya çalışıldığı ifade edilmektedir. Örneğin bakınız: Anadolu’da Yunan Zulüm ve Vahşeti, İkinci Kısım, Matbuat Müdüriyet-i Umumisi, Ankara 1338, s. 121-122.
[2] İbrahim Gökçen, Manisa Tarihinde Vakıflar ve Hayırlar, Kitap: 2, Manisa Halkevi Yayınları, İstanbul 1950, s. 93.
[3] Ertan Gökmen, “Hurufat Kayıtlarına Göre Turgutlu Kasabasındaki Dini-Sosyal Yapılar ile Görevlileri (1690-1835)”, MCBÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 3, Eylül 2016, s. 362.
[4] Evliya Çelebi, Seyahatnâme, IX-X. Cilt, İndeksli tıpkıbasım, Cilt: 5, TTK Yayınları, Ankara 2013, Varak: 17a.