SELİM İLERİ VE İSTANBUL
Mehmet Gökyayla
Bazı yazarlar, bazı kentleri sanata dâhil ederler. Bazı kentler ise yazarları, sanatın engin boşluklarında kanatlandırır çünkü bu kentlerin kendileri birer sanat eseridir. İstanbul da bunların en güzel örneklerinden birisidir hiç şüphesiz. Her yönüyle ayrı güzellikler barındıran, tarih boyunca herkes için cazibe merkezi olma özelliğini sürdüren bu kent, pek çok yazarın, şairin, ressamın ve müzisyenin eserlerine de ilham kaynağı olagelmiştir. Hatta Türk edebiyatı için bu durum öylesine baskındır ki İstanbul dışında geçen roman ve öyküler, uzunca bir süre hemen hiç var olmamıştır. Buna rağmen İstanbul’u eserine özne olarak dâhil eden yazar ve şairlerin de yeri ayrıdır.
Abdülhak Şinasi Hisar gibi İstanbul’un belirli bir döneminin fotoğrafını işleyenler ile Çelik Gülersoy gibi edebiyattan gelmese de bu kentin yazılı haline damga vuranlar, bu ölümsüz kenti daha da edebîleştirmişlerdir. İstanbul’u konu alan yazarlar, yalnızca bu iki isimden ibaret değildir elbette. Hüseyin Rahmi’yi de Refik Halit’i de Orhan Pamuk’u da ve daha onlarca yazarı, şairi de ekleyebiliriz böyle bir liste yapacak olsak. Ancak tüm bu isimlerin yanında birçok açıdan en müstesna isim, Selim İleri olacaktır herhalde.
Selim İleri, edebiyat dünyamızın en velut yani üretken isimlerinden bir tanesi. Öykü, roman, eleştiri, inceleme, anı ve deneme türlerinde onlarca kitabı olan yazar, büyük olasılıkla en çok da İstanbul hakkında kalem oynatmış. Onun İstanbul’u, yalnızca bu efsanevî kenti konu alan yazıları da ciltleri dolduruyor. Yaşadığım İstanbul, İstanbul Seni Unutmadım, İstanbul & Lale ile Sümbül, İstanbul’un Sandık Odası, İstanbul Hatıralar Kolonyası ve İstanbul’un Tramvayları Dan Dan!.. adlarını taşıyan kitaplar, bunlardan yalnızca bazıları. On yıllara yayılan bu verim, İstanbul dışında yaşayan, hatta İstanbul’a hiç gitmemiş olan okurda dahi bu kente dair edebî bir özlem ve merak uyandırmayı başarıyor.
İstanbul’un çiçekleri, vapurları, sokakları, sinemaları, meydanları, geçmişi ve bugünü ile ona dair yazanlar ve yazılanlar, Selim İleri’nin satırlarında ayrı ayrı yerlerini bulurlar. Hemingway’in Paris Bir Şenliktir adlı kitabında yazdıklarını biraz değiştirerek İstanbul için şöyle uyarlayabiliriz: “Eğer hayatınızın bir bölümünde İstanbul’da yaşamak şansına erişmişseniz, ömrünüzün geri kalan bölümünde nereye giderseniz gidin, o sizinle birliktedir artık, çünkü İstanbul devingen bir şenliktir.” Ancak Selim İleri’nin İstanbul sevdası, bunun da ötesindedir. İstanbul onun hem çocukluğu ve gençliğidir hem de aslında hiç yaşamadığı mazisidir. Bu kentin 15. yüzyılı da 19. yüzyılı da onun hayatına dâhildir. İleri’nin yazdıklarını okuduğunuzda onun bu kente olan aşkını, İstanbul’un bir insan için ne ifade edebileceğini rahatlıkla anlarsınız.
Bazı kişilere, nesnelere ya da kentlere güzellemeler söylenir, yazılır. İstanbul ise hiç şüphesiz dâhil olduğu eseri güzeller. Bu, benim düşüncemden ziyade Selim İleri’nin yazdıklarından süzülen bir fikirdir aslına bakarsanız. İleri’nin İstanbul tutkusu, hem tarihi hem de bugünü kucaklar. Hatta İstanbul’un geçmişini ele alan bazı yazılarından dolayı eleştirildiğinde de buna pek takılmaz. “İstanbul’un mimarîden yaşam biçimine, ‘kalıcı olması gereken’ değerlerinin nostaljiyle, yurtsamayla ne ilintisi olabilir?! Geçmişe özlem, geçmiş özlemi değil huzursuzluğumuz; değerler kayboluşuna işaret, hepsi bu.”[1] diyerek cevaplamaktadır bu eleştirileri son derece olgun bir tavırla.
Günümüzde birçok bireyin en önemli sorunlarının başında işini sevmemek geliyor muhtemelen. İşini seven, aynı zamanda ekmek parasını kazandığı alana tutkuyla bağlı olanlar ise hem başarılarıyla hem de bireysel mutluluklarıyla öne çıkıyorlar anında. Selim İleri de hiç şüphesiz bu şanslı bireylerden bir tanesi. Öyle ki onun özellikle deneme ve anılarını okuduğunuzda alttan alta yaptığı işten duyduğu keyfi rahatlıkla anlıyorsunuz. Hal böyle olunca onun yazma tutkusu, özen kavramıyla da bir araya geliveriyor. Ortaya çıkan metinler de böylelikle hem okuma zevki hem de bambaşka dünyalar sunuyor okurlara.
Bir kentin hangi yönleri yazmaya değerdir ya da bu kadar çok kitapta bir kentin neresi anlatılabilir ki, diye sorulabilir ancak Selim İleri’nin konu yelpazesi o kadar geniştir ki yalnızca bir kitabından örneklenebilecek şu başlıklar, onun bu kenti nasıl çevrelediğini açıklıkla gösterir bizlere: “Ankara Caddesi’ndeki Kitabevlerim”, “İstanbul’un Martıları”, “Aşk Kahramanı Beykoz”, “Bir Konağın Asıl Hikâyesi”, “İstanbul’da Bahar Sofraları”…[2] Romanlar, öyküler, bu eserlerin kahramanları, mekânların yazarda uyandırdığı duygular, semtlerde yaşanan toplumsal değişim ve kaybolan değerler İleri’nin ısrarla üzerinde durdukları arasındadır. Onun bu tür metinlerini yalnızca yazınsal düzlemde de değil; belki toplumsal tarih araştırmalarına birer kaynak olarak da okumamız mümkündür.
İstanbul’un son Levanteni olarak tanıdığımız Giovanni Scognamillo’nun belirttiği gibi, “Yüzyıllardan beri İstanbul hakkında pek çok şeyler yazıldı, İstanbullu olan ve olmayan yazdı, İstanbul’u bilen ve bilmeyenler, İstanbul’u yaşayan ve yaşamayanlar, içinde bulunanlar ve gelip geçenler yazdı. İstanbul’u Batılılar ve Doğulular yazdı, tüm değişik adları ile, heyecanla, merak, ilgi ve sevgi ile, şaşırarak, bazen bozularak. İstanbul yazıldı, yazılıyor ve hiç durmaksızın yazılacak, anlatılacak ve araştırılacaktır, İstanbul İstanbul ve dünya dünya olduğu sürece.”[3] Tüm bunların içerisinde Selim İleri’nin emeği, ilk sıralarda hatta bana kalırsa en başta yer alacaktır muhtemelen. O, bu kentte aşkla yaşadı, bu kente âşıktı ve âşık olduğu bu kentte ömrünü tamamladı. Selim İleri, hayatının çok önemli bir bölümünü İstanbul’u anlatmak ve değerlerini koruyabilmek adına yazarak geçirdi. Umut ediyorum ki o, nasıl ki bu kente sahip çıktıysa şimdi onun ölümünden sonra da İstanbul ona sahip çıksın.
NOT: Bambaşka bir amaçla çalışmaya başlamışken bir anma yazısına dönüştü yazılanlar ister istemez. Ben bu yazıyı yazmaya başladıktan sonra kaybettik Selim İleri’yi. O yüzden yazmaya devam etmek, metni sürdürmek çok zor oldu benim için. Vefatından hemen sonraki günlerde de yeniden dönemedim yazının başına kolay kolay. Aslına bakılırsa daha da yazmam icap eden çok boyutu var bu metnin. Ancak elim de gitmiyor. Gerçi yazarlar, insan olarak yitip gitseler de yaşamaya hep ama hep devam ederler. Selim İleri’nin Nezihe Meriç’in ölümü ardından yazdığı gibi: “Ölüm haberini unutmaya çalıştım. Sevdiğiniz yazarlar siz yaşadıkça, siz onları andıkça…” Öyleyse okuyanı oldukça Selim İleri de…
[1] Selim İleri, Yaşadığım İstanbul, İstanbul 2015, s. 209.
[2] Bu başlıklar İstanbul’un Tramvayları Dan Dan (İstanbul 2014) adlı kitaptaki denemelerin bazılarına aittir.
[3] Giovanni Scognamillo, İstanbul Gizemleri, İstanbul 1993, s. 7.
Yorumlar
Kalan Karakter: