PROF. DR. ŞÜKRÜ ELÇİN’İN HATIRALARINDA TURGUTLU
Mehmet Gökyayla
Daha önce de hatırat türünün Türk edebiyatında yeteri kadar örneğinin olmadığını ve bu durumun bizim için büyük bir kayıp olduğunu çeşitli vesilelerle yazılarımda belirtmiştim. Genel olarak sözlü kültüre yaslandığımız için yazmaktan uzak durmuşuz yüzlerce yıl boyunca. Bunun sonucunda da günümüz araştırmacıları, ilgi alanlarına dair küçücük bile olsa hatıra kırıntıları bulduğunda hazine bulmuşçasına sevinmektedirler. Konumuz Turgutlu olduğu için Prof. Dr. Şükrü Elçin’in “Hikâye’den Hâtıra’ya”[1] adlı kitabındaki bazı kısımlar, bizler için tam da böyle birer hazine niteliğindedir.
Türk edebiyatı uzmanlarının gayet iyi tanıdığı Şükrü Elçin, alanının en önemli, en değerli isimlerinden birisidir. Onun çocukluk yıllarını Turgutlu’da geçirmesi, eğitim hayatına burada başlanması ve bir anlamda kendisini Turgutlulu kabul etmesi, bu şehir için de bir gurur kaynağıdır.
Şükrü Elçin, 1912 yılında Manastır vilayetine bağlı bir Osmanlı kasabası olan Florina’da doğmuştur. Florina’nın Balkan Harbi’nde Yunanlıların eline geçmesiyle Elçin’in çocukluk yılları, Yunan baskısı ve bu baskının getirdiği huzursuzluklarla, tedirginliklerle geçmiştir. Lozan Anlaşması’na ek olarak imzalanan mübadele protokolünün ardından Türkiye’ye getirilenler arasında Elçin ailesi de bulunmaktadır. Şükrü Elçin ve ailesi, önce Kula’ya ve kısa süre sonra da Turgutlu’ya iskân edilmişlerdir. Şükrü Elçin, ilkokulu Turgutlu’da, ortaokulu Manisa’da, liseyi ise İzmir’de tamamlamış ve 1935 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kayıt olmuştur. Fakülteyi bitirdikten sonra Sivas ve Denizli Liselerinde edebiyat öğretmenliği yapan Elçin, Ankara Teknik Öğretmen Lisesi’nde görevine devam ederken bir yandan da doktoraya başlamıştır. ‘Kerem ile Aslı’ adlı lisans tezinin ardından ‘Kitâbî/Mensur Realist Halk Hikâyeleri’ teziyle doktorasını tamamlamış ve ‘Anadolu Köy Orta Oyunları’ çalışmasıyla da doçent olmuştur. 1969 yılında profesör olan Şükrü Elçin, 30 kadar kitabı, yaklaşık 250 makale ve bildirisiyle alanının en önemli bilim adamlarından birisi olmuştur. Onun ismi, çok uzun süre boyunca 1973 yılında başkanlık görevine geldiği Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü ile birlikte anılmıştır. Ömrünün sonlarına kadar Turgutlu ile irtibatını hiç koparmayan Prof. Dr. Şükrü Elçin, 27 Ekim 2008 tarihinde Ankara’da vefat etmiştir.[2]
Başlangıçta da belirttiğimiz üzere Elçin’in Hikâye’den Hâtıra’ya adlı kitabında yer alan bazı bölümler, Turgutlu’nun geçmişi açısından çok kıymetlidir. Eserin birçok yerinde parça parça bu şehrin adı geçse de asıl olarak Turgutlu özelinde iki bölüm öne çıkmaktadır. Bunlardan ilki, ‘Babamın Yardım Şekli’ başlığını taşımakta ve 1920’li, 30’lu yılların Turgutlu’sunda yardımlaşmanın, imkânı olanların ihtiyaç sahiplerine nasıl el uzattığının detaylarını içermektedir:
“Turgutlu’nun Urganlı köyündeki tarlalarımıza buğday ekilirdi. Hasat bitince buğdaylar deve veya arabalarla evin ambarlarına taşınırdı. Babam, temmuz ayı sonlarında mahallemizin nüfus sayısını dikkate alarak tespit ettiği fakir ailelerine yardım için hazırlığa başlardı.
Bilindiği üzere bundan 70-80 yıl önceleri kasabalarda akşam ezanında erkekler evlerine döner, yollar tenhalaşırdı.
İşte öyle yolların boşaldığı saatlerde babamın defterinde kayıt sırasına göre aylıkçımız Çallı Mustafa Çavuş, ata buğday çuvallarını yükler, verilen adrese gidip yükü indirirdi. Sonra sessizce evin kapısını çalardı. Kapıya gelen ev sahibine ……’in gönderdiğini söyledikten sonra -kimse görmesin diye- atın urganlarını sarmadan acele eve dönerdi.
Bu yardımlar aralıklı günlerde devam ederdi.”[3]
1990’lardan bu yana sosyal yardımlarımız ne yazık ki her anlamda şekil değiştirdi. Elçin’in anlattığından da anlaşıldığı üzere geçmişte yardım alanın incinmemesi, gururunun kırılmaması amacıyla hava karardıktan sonra kimsenin duyup görmemesi için itina edilerek yapılan yardımlar, hem vatandaşlar hem de resmî ya da özel kurumlar için ve elbette çeşitli gerekçelerle ne yazık ki reklâm malzemesine dönüştürüldü.
Şükrü Elçin’in hatıralarında Turgutlu’dan bahsettiği bir diğer bölüm de ‘Turgutlu’da Gençlik Dergisi’ başlığını taşımaktadır. Bir grup hevesli ortaokul öğrencisinin yokluklar içerisinde yayınlamaya çabaladıkları derginin macerasının anlatıldığı bölüm, barındırdığı detaylarla bahsettiği kişi ve mekânlara dair başka bir yerde rastlayamayacağımız detayları bizlere sunmaktadır:
“Okulumuz şimdiki hükümet binasının bulunduğu arsada, harap 3-4 odadan ibaretti. Çatısı kırık kiremit parçaları ve otlarlar örtülmüştü. Yağmurlu günlerde rahmetli müdürümüz, büyük insan Cevdet Öktem Bey, çatıdan sızan pis suların elbiselerimizi kirletmemesi için okula birer çuvalla gelmemizi emretmişti. Yağmur yağınca arkadaşlarımızla birlikte çuvalları Kırk Haramîler gibi omuzlarımıza geçirir, özellikle Kuvâ-yı Milliye’de vazife görmüş hocalarımızın destânî hava içinde anlattıkları tarih dersini ve savaş hâtıralarını zevkle dinlerdik.
Son sınıfa geçince yeni yapılan şimdiki modern Cumhuriyet Okulu binasına taşındık.
…..
Bir yaz tatilinde çoğu orta okullarda okuyan 8-9 arkadaş; Hasan Fehmi Erginol (sonra Türkçe öğretmeni), Veli İnanç (sonra Danıştay üyesi), Abdullah (sonra bankacı), Şevket (sonra denizci-kaptan), Necâti (sonra Kemalpaşa’da ilkokul öğretmeni), Zeki (sonra ressam); ilkokuldan sonra okuyamamış büyük kabiliyet, şâir Niyazi Hicran Damla, Reşat Bey’in oğlu Enver ve ben aylık bir dergi çıkarmağa karar verdik. Kasabanın meşhur Karpuzkaldıran bahçesinde toplandık. Çoğunluğun karariyle dergiye ‘Gençlik’ adı verildi. Yazıların kabulünü toplantıda bulunan arkadaşların yarısından birinin çokluğuna bağladık ve dağıldık.
…..
Türkiye’nin o yıllarda hiçbir kasabasında matbaa yoktu. Çaresizlik içinde idik. Adliyede memur Nâzım Ağabey imdadımıza yetişti. Derginin şapirografta bastırılma işini üzerine aldı. Abdullah lüzumlu teknik malzemeyi İzmir’den getirdi. Uzun çabalardan sonra ilk sayıyı çıkardık. Bu bizim için bir zafer oldu.
Derginin fiyatı beş kuruştu. Satış işi sinirlerimizi bozdu. Kasabanın büyükleri sayılan: Kaymakam, belediye başkanı, hâkim, doktor, şube reisi vb. götürdüğümüz dergiden teşekkür alıyorduk. Hiçbiri bize para vermedi. İkinci sayıda paramız azaldı. Namık Kemal için hazırladığımız üçüncü sayıdan sonra dergiyi kapatmak zorunda kaldık.
Bu dergi, benim bildiğime göre yanmış, yakılmış Turgutlu’da -bir öğrenci faaliyeti olsa da- basının temelini teşkil eden bir hareket sayılmalıdır.”[4]
Bu uzun alıntıdan sonra, Şükrü Elçin’in haklarında bilgi verdiği yer ve kişiler ile olayları günümüz okuru için biraz daha ayrıntılandırmak yerinde olacaktır. Elçin’in “şimdiki hükümet konağının bulunduğu arsada” diyerek tarif ettiği okul, Kasaba Erkek Mekteb-i İptidaisi’dir. Bu bina, hükümet konağının arsasının Atatürk Bulvarı’na bakan kısmındaki güney yani üst köşesinde yer almaktadır. Kurtuluştan sonra Cumhuriyet İlkokulu eğitime başlayana kadar geçen yaklaşık beş yıllık dönemde Turgutlu’da ilköğretim bu binada ve Elçin’in çok da güzel anlattığı içler acısı şartlar içerisinde gerçekleştirilebilmiştir. Hemen tüm binaları Yunan askerleri tarafından yakılmış olan Turgutlu’da o günlerde eğitim faaliyetlerinin sürdürülebileceği başka bir bina bulmak mümkün olmamıştır ve Cumhuriyet İlkokulu açılana kadar da bu sıkıntı devam etmiştir.
Hatıraların yine aynı paragrafında “rahmetli müdürümüz, büyük insan” diye anılan Cevdet Öktem ise 1934’ten 1955’e geçen süreçte aralıklarla yaklaşık 15 yıl belediye başkanlığı yapmış; dönemin Turgutlu’suna kelimenin tam anlamıyla damgasını vurarak bir açıdan bugünün şehrinin de temellerini atmıştır. Kurtuluştan sonra belediye başkanı seçilene kadar öğretmenlik yapan Cevdet Öktem, başkanlık döneminde de Turgutlu Ortaokulu ve Turgutlu Halkevi’nin açılışlarında önemli rol üstlenerek eğitimci yanını öne çıkarmıştır.
Şükrü Elçin’in “ilkokuldan sonra okuyamamış büyük kabiliyet” olarak nitelediği Niyazi Hicran Damla ise bir diğer önemli simadır. Şiirleri dönemin İzmir gazeteleri ile çeşitli dergilerde yayınlanan bir şair olan Damla, önce Turgutlu Gençlik Yurdu’nun, açılışından sonra da Turgutlu Halkevi’nin en öne çıkan gönüllülerinden birisi olmuştur. İlk kitap yayınlama maceralarını birlikte yaşayan Şükrü Elçin ve Niyazi Hicran Damla, ‘Şair Bozuntuları’ adını taşıyan bu ortak eserlerini 1932 yılında yayınlamışlardır. Henüz soyadlarını almayan bu iki şair kitabı ‘N. Hicran’ ve ‘Ş. Murat’ (Şükrü Murat) şeklinde imzalamışlardır.[5] Damla’nın ayrıca Ateş Çiçekleri (1932), Yanıkoğlan (1944), Saçmalar (1945) ve ölümünden sonra yayınlanan Sarı Çiçek (1953) adlı kitapları bulunmaktadır. Niyazi Hicran Damla, çok genç bir yaşta iken 1953 yılında vefat etmiştir.[6]
Yokluklar, matbaasızlık ve birçok taşra dergisinin kaderi olan kısa ömürlülük gibi günün şartlarını anlatmasının yanında Elçin’in belirttiği üzere, Turgutlu’nun muhtemelen ilk süreli yayını olan Gençlik dergisi ile ilgili kısım da bizim için çok değerlidir. Şu an bu dergiye dair bildiklerimiz, sadece Şükrü Elçin’in aktardıklarına dayanmaktadır. Üç sayı yayınlanan dergiden bugün için elimizde maalesef tek bir örnek dahi mevcut değildir.
Prof. Dr. Şükrü Elçin dönemin Turgutlu Kaymakamı Ali İhsan Uğurcan, Belediye Başkanı Mehmet Tüzel Gökyayla ve Turgutlulular ile...
Prof. Dr. Şükrü Elçin, başlangıçta da ifade ettiğimiz üzere bir mübadil yani göçmen olmasına rağmen Turgutlu’yu memleketi olarak kabul etmiştir. Aile ziyaretlerinin yanında 1980’li ve 90’lı yıllarda Turgutlu Belediyesi’nin çeşitli etkinliklerinde konuşmak ya da konferans vermek üzere de buraya sıklıkla gelmiştir. Ayrıca halkbilimine dair derleme çalışmalarında da Turgutlu çevresinde duyduklarını, bildiklerini akademik camiaya ilk sunan kendisi olmuştur. Turgutlu’ya has bir deyim olan “Trampet’in yerine gitmek” ile ilgili olan çalışması bunlardan yalnızca bir tanesidir.[7] Onun gibi bir ismin Turgutlu’da yetişmesi ve kendisini buralı hissetmesi, az önce de belirttiğimiz üzere bu şehir için hiç şüphesiz bir övünç vesilesidir.
Prof. Dr. Şükrü Elçin, dönemin belediye başkanı olan Yasin Hoşbilgin ve Prof. Dr. Tuncer Baykara ile birlikte...
[1] Prof. Dr. Şükrü Elçin, Hikâye’den Hâtıra’ya, Ankara, bty.
[2] Merhum hakkındaki biyografik bilgiler büyük ölçüden şuradan alınmıştır: Dr. Gülin Öğüt Eker, “Prof. Dr. Şükrü Elçin Hayatı ve Eserleri”, Millî Folklor, Yıl: 13, Sayı: 52, 2001, s. 6-9.
[3] Prof. Dr. Şükrü Elçin, a.g.e., s. 106-107.
[4] Prof. Dr. Şükrü Elçin, a.g.e., s. 117-119.
[5] N. Hicran-Ş. Murat, Şair Bozuntuları, Hafız Ali Matbaası, İzmir 1932.
[6] Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü, https://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/niyazi-hicran-damla , Erişim: 16.05.2023.
[7] Doç. Dr. Şükrü Elçin, “Turgutlu’da Trampete Gitmek Deyimi”, Türk Folklor Araştırmaları, Mayıs 1967, Sayı: 214, s. 4113.