“ÖNCE BİR ÇAM AĞACI YIKARDIK”
Dağmarmara'da bazı gelenekler
SOSYAL bilimlerde genel olarak kabul edildiğine göre insan hayatında biyolojik ya da toplumsal olgulara tekabül eden çeşitli geçiş dönemleri vardır bunların özellikle üçü çok önemlidir. Bu geçiş dönemleri doğum, evlilik ve ölümdür. Topluluğun yaşadığı coğrafya, ekonomik durum, statü ve teknik imkânlar doğrultusunda hemen her bölgede anılan geçiş dönemlerinde uygulanan ritüeller, âdetler, gelenekler bulunmaktadır. İnanç ve kültürlerin de doğal olarak şekil verdiği bu uygulamalar, kimi zaman belirli il ve ilçelere, kimi zaman belirli gruplara, hatta kimi zaman da köylere özgü olabilmektedir.
Turgutlu’nun köylerinde de günümüzde bazılarının uygulaması sona ermiş olsa bile anılan dönemlerde gerçekleştirilen çeşitli gelenekler mevcuttur. İletişimin daha önce hayal bile edilemeyecek derecede kolaylaşması ve yeni iletişim kanallarının yaygınlaşması, insan topluluklarını benzer hale getirse de merkeze uzak bölgelerde günümüzde de bazı kendine has uygulamalar varlığını sürdürmektedir. Bu bölgelerden birisi de Dağmarmara mevkiidir.
Ören köyüne sözlü tarih çalışması ve saha araştırması için gittiğimizde kahvedeki sohbet esnasında konu konuyu açtı ve eskiden düğünlerin nasıl yapıldığı ile ilgili ilginç veriler ortaya çıktı. Böylelikle yörede geçiş dönemlerinden birisi olan evliliğin başlangıcına dair bazı bilgilere ulaşmamız mümkün oldu. 1936 doğumlu olan ve adını belirtmememizi isteyen amcamız, bu sohbet esnasında 1970’lerin sonuna kadar devam eden şekliyle köyde gerçekleşen dönemin düğünlerindeki uygulamaları kabaca şöyle anlattı:
“Eskiden düğünler salı günü başlar ve perşembe gecesi biterdi. Düğün başlamadan köyden iki grup çalışmaya girişirdi. Bir grup köyde kalıp keşkek döver, diğer grup da dağa, ormana giderdi. Önce bir çam ağacı yıkardık. Bu yıkılan ağaçtan bir parçayı, ağacı kesenlerden hangisi daha çabuk kız evine getirirse kız evi ona hediye olarak bir mendil verirdi.
Eğlence bizim için ormanda, kestiğimiz ağacın başında başlardı. Ağaç yıkılınca damada haber gönderilirdi müjde mahiyetinde. Damat da rakıları alıp yanımıza gelirdi. Bir taraftan rakı içilir, bir taraftan da ağacın taşınabilecek büyüklükte parçalara ayrılması işine devam edilirdi.
O günlerde köye henüz elektrik gelmemişti. Çam ağacı parçalanarak köy meydanında yakılır ve böylece meydan, düğün müddetince ışıl ışıl aydınlanmış olurdu. Keşkek pişirmek için gereken ateşi de yine bu ağacın bir kısmı sağlardı.
Düğünlerin üç gün boyunca devam ettiğini söylemiştim. Bu üç gün boyunca köyden hiç kimse dışarıya çıkmaz veya işe gitmez. Bu günümüzde de böyledir. Köyün bütün ahalisi düğüne katılır, eğlenceye ortak olur. Düğün sahibiyle arası açık olan varsa onlar bile bir yere gitmez, köyden ayrılmaz. Düğüne gelmeyebilirler ama evlerinde otururlar, köyden dışarı çıkmazlar. Aynı şey cenazeler için de geçerlidir. Cenaze olduğunda da kimse işe gitmez ya da köyden dışarı çıkmaz.”[1] Bu tür düğünlerin sonuncusunun 1978 yılında yapıldığını da kahvedeki konuşmalar esnasında öğrendik.
Düğünlerin salıdan perşembeye devam etmesi, yalnızca Ören köyüne mahsus bir özellik değildir. Örneğin bölgedeki bir diğer köy olan Hacıisalar’da da geçmişte düğünlerin benzeri şekilde üç güne yayıldığı öğrenilmiştir. Ormandan kesilerek köye getirilen çam ağacının büyük bir ateş yakılmak için kullanılması ise elektriğin olmadığı dönemde aydınlatmayı sağladığı gibi, eski Türklerin geleneklerindeki toy ya da düğün ateşinin[2] günümüze ulaşan bir uzantısı olabileceğini de akla getirmektedir ister istemez.
Dağmarmara bölgesindeki düğünlerde dikkat çeken bir diğer uygulama da Karaköy’de gerçekleştirilmektedir. Buna göre düğünden bir gece önce köy muhtarı tarafından köyün delikanlıları arasından ‘bayrakçı’ ve bölükbaşı seçilir. Bayrakçı, düğünün başlangıcından bitişine kadar bayrağı taşıyacak; bölükbaşı ise düğün boyunca tüfeğin emanet edileceği ve ara ara havaya ateş edecektir. Bayrakçı ve bölükbaşı, yaptıkları işin karşılığında düğün sahibinin yakınlarından gönüllülük esasına göre toplanan yevmiyelerini almaktadırlar.
Bayrağın kutsiyeti ve toylarda yahut düğünlerde bayrağa böylesine yer verilmesi, düğün ateşinde olduğu gibi kökleri Orta Asya Türk kültürüne kadar götürülebilecek bir gelenektir. Bahaeddin Ögel’in ifadesiyle, “Toy veya düğün bayrağı da bütün Türklerde görülen yaygın bir gelenektir.”[3] Günümüzde hemen tüm köylerde ve hatta Turgutlu ilçe merkezindeki bazı düğün alaylarında da en önde bayrak taşındığını görmek mümkündür. Düğün alaylarında var olmasa veya düğün alaylı yapılmasa dahi düğün evinde bir bayrağın asılması uygulamasına devam edilmektedir.
Karaköy’deki bu uygulamada dikkatimizi çeken bir diğer yön, bahsedilen görevlilerin köy muhtarı tarafından seçiliyor olmasıdır. Anlaşılmaktadır ki köy muhtarı, köyün yalnızca kamuyla ilgili resmî işlerde görevli değil; bu görevinin yanında aynı zamanda çeşitli konularda köyün lideri ve karar mercii durumundadır.
Yöreden yöreye geleneklerde bazı değişiklikler olduğunu yazının başlangıcında ifade etmiştik. Gelenekte değilse de isimlendirmede var olan böylesi bir değişiklik örneği de yine Dağmarmara bölgesinde karşımıza çıkmaktadır. Turgutlu’nun bazı ova köylerinde ve şehir merkezindeki bazı topluluklarda düğün sahibi, düğüne davet mahiyetinde çevresine hediyeler vermektedir. Davetiye yerine geçen bu hediyeler ‘okuntu’ olarak adlandırılmaktadır. Benzeri uygulama ve adlandırma, Anadolu’nun birçok yerinde de geçerlidir. Hacıisalar köyünde ise davetliler tarafından düğün için getirilen hediyeye okuntu denmektedir. Hatta Hacıisalar sakinlerinin aktardığına göre düğünlere okuntu yani hediye götürme âdeti de son yıllarda büyük ölçüde kalkmıştır. Onun yerine köy sakinlerinin ifadesiyle ‘tıpkı Turgutlu’daki gibi’ zarf içerisine bir miktar para konarak davetli tarafından düğün sahibine verilmektedir.[4]
İçinde yaşadığımız ve şekillendiğimiz için önemini pek ayırt edemesek de bu gibi gelenekler, toplumun özelliklerini ortaya koymaktadır. Maziden günümüze yaklaştıkça televizyonun ve özellikle internetin böylesine yaygınlaşması, yerel özelliklerin kaybolmasına, giderek tek tip bir insan ve toplum modelinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Tam da bu nedenle aktarmaya çalıştığımız örneklerdeki gibi geleneklerin son kırıntılarının dahi olsa kayıt altına alınmasının yararlı olacağına inanıyoruz.