İLK HAVA ŞEHİTLERİMİZDEN:
PİLOT KÜÇÜK ZÂBİT TURGUTLULU AHMET CEMAL
Mehmet Gökyayla
Her çalışma eksik kalmaya mahkûmdur ya da gün gelir her yayın güncellenmek ihtiyacı duyar. Son günlerde edindiğimiz bir bilgi, işte tam da ilk cümledeki yargıların kanıtı oldu bizler için. 2015 yılında Turgutlu Belediyesi, Türkiye Harp Malûlü Gaziler-Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Turgutlu Temsilciliği birlikteliğinde çok anlamlı bir çalışmaya imza atmıştı. Birkaç ayağı olan bu çalışmanın bir ayağını da “Turgutlu’nun Şehitleri” adlı kitapçığın hazırlanıp yayınlanması oluşturmuştu.
Kitapçıkta 1890 yılında yaşanan Ertuğrul Fırkateyni faciasından günümüze kadar geçen süreçte Turgutlulu olduğu tespit edilebilen şehitlerle ilgili bulunabilen bilgiler bir araya getirilmişti. Yukarıda adını andığım derneğin o günlerdeki Turgutlu temsilcisi olan değerli büyüğüm Turgut Gürkaş, ilgili bilgileri yoğun emek harcayarak askerî kaynaklardan derleyip bize teslim etmiş ve kitapçık, bu resmî bilgilerden yola çıkılarak hazırlanmıştı. Ancak savaş halinde, her taraf toz duman durumdayken ve bilhassa günümüzdeki teknolojik imkânların olmadığı dönemlerde tutulan kayıtların eksiksiz olmasını beklemek de sanırım doğru olmayacaktır. Dolayısıyla kitapçıkta yer verilen şehit listelerinde, özellikle Türkiye Cumhuriyeti öncesi dönemde eksiklikler olmasını tabii karşılamamız gerekiyor.
Konuyu basit bir örnekle açıklamak için, hazırladığımız kitapçıkta benim ailemden Çanakkale’de şehit olan büyük amcamıza dair bir kayda yer veremediğimizi belirteyim çünkü elimize ulaşan resmî verilerde merhuma dair veri mevcut değildi. Haliyle bunun gibi, resmî kayıtlarda adına rastlanmayan ya da memleketi hakkında detay verilmemiş olan başka Turgutlulu şehitlerin de mevcut olması mümkün ve muhtemeldir. İşte ilk hava şehitlerimizden birisi olan ve “Turgutlulu” olarak anılan Küçük Zabit Ahmet Cemal’in durumu da bu kapsamda düşünülmelidir.
Dünyanın ilk askerî havacılık teşkilatlarından birisi olan Türk Hava Kuvvetleri’nin mazisi 1909 yılına kadar gerilere gitmektedir. Bir askerî kuvvet olarak havacılığın önemi daha o günlerden itibaren anlaşılmaya başlanmıştır. Osmanlı Devleti’nin hava gücü, özellikle Balkan Savaşları’ndan sonra giderek gelişmiş ve daha işlevsel bir hale gelmiştir. [1] 1909 yılında Wright, Amerika Birleşik Devletleri’nde askerî amaçlı uçak üretmeye başlayınca[2] bu yeni taşıtların ordular için önemi daha açık olarak görülmüştür. 1911 yılından itibaren de Osmanlı Ordusu bünyesinde ilk pilotlar yetiştirilmeye başlanmıştır. Balkan Savaşları’ndan itibaren günümüze göre çok kısıtlı sayı ve elbette ilkel bir tekniğe sahip de olsa, ordunun artık sınırlı bir hava gücü oluşturulmaya ve kullanılmaya başlanır. İşte Osmanlı Ordusu’nun ilk hava gücündeki pilotlarından birisi de Başçavuş Muavini Turgutlulu Ahmet Cemal’dir.
1897 yılında doğan Ahmet Cemal, 5 Ekim 1916 günü Yeşilköy Tayyare Mektebi’ndeki pilotaj eğitimini tamamlayarak mezun olur.[3] Mezuniyetinin ardından diğer devre arkadaşları gibi Küçük Zabit (Astsubay) Turgutlulu Ahmet Cemal de kendisini 1. Dünya Savaşı içerisinde cepheden cepheye devam eden bir koşturmacanın içerisinde bulur. Ekim 1917’den itibaren Bağdat, Tikrit ve Samara bölgelerinde konuşlanan İngiliz birliklerinin karşısındaki Osmanlı 2. Tayyare Bölüğü’nde pilot olarak görev almıştır. Burada görevliyken, “22 Mart 1918 günü keşif uçuşu ile görevlendirilen Plt. Bçvş. Turgutlulu Ahmet Cemal ve Rasıt Tğm. Hasan Basri Bilgin Fırat Cephesi ve Samara civarındaki İngiliz birliklerini keşiften sonra Tikrit civarında İmamdur üzerinde bir İngiliz Avcı uçağının taarruzu ile karşılaştılar. …… mücadele Tğm. Basri’nin isabetli makineli tüfek atışı ile vurulan İngiliz uçağının düşerek parçalanmasıyla son bulmuştur.”[4]
Bu olaydan birkaç ay sonra Ahmet Cemal, Ayastefanos Tayyare Mektebi’nde görevlendirilir. 19 Ağustos 1917’de Ütğm. Sadık Ali Bey’in sınavı için havalanan uçakları, hava muhalefeti nedeniyle dört saatlik bir uçuşun ardından Bulgaristan’ın Varna şehrine inmek zorunda kalır ve burada da yakıt sıkıntısı yaşadıklarından ancak altı gün sonra Ayastefanos’a dönebilirler.[5]
Anlaşılabileceği gibi, o dönemde pilotluk bugünkünden kat kat daha tehlikeli bir iştir. Uçaklar sık sık arızalanır; düşer veya iniş ya da kalkış esnasında hiç de nadir denemeyecek sıklıkta kırıma uğrar ve o günlerden itibaren çok yakın zamana dek Türk Hava Kuvvetleri’ndeki pilotların büyük bölümü, o dönemde ‘küçük zabit’ denilen astsubaylar olmuştur.
1950’li, 60’lı yıllarda Hava Kuvvetleri’nde pilot astsubay olarak görev yapan merhum İsmail Başevirgen, bir görüşmemizde devre olarak pilotaj okulundan yaklaşık 50 arkadaş mezun olduklarını ama şehit düşmeden ya da kaza sonucu malûlen ayrılmak durumunda kalmadan emekli olabilen ancak 10 kadar arkadaş kalabildiklerini anlatmıştı. Kazaların ölümle sonuçlanma oranı, eski teknolojideki uçaklarda belki daha azdı ancak yine bugüne oranla çok daha fazla sayıda kaza yaşanıyordu.
Bu yaşananlara bir örnek olay, 25 Haziran 1918’de Küçük Zabit Ahmet Cemal’in başından geçmiştir. O gün görev için havalanan Ahmet Cemal’in A20 numaralı Albatros B. I. uçağı inişte kırım geçirerek hasara uğramış ve uçak kullanım dışı kalmıştır.[6]
Küçük Zabit Turgutlulu Ahmet Cemal, 1. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ve Osmanlı Devleti topraklarının işgal edilmeye başlamasının ardından Anadolu’ya geçerek millî mücadeleye katılan muvazzaf askerlerden birisi olmuştur. Bugün belki de sayılarının azlığından dolayı adları pek anılmıyor olsa da millî mücadelede Türk ordusunun hava gücü de önemli yararlılıklar göstermiştir. Dönemin şartlarında uçaklar daha çok ordunun irtibatı sağlamak ya da düşman hatlarını gözlemlemek için kullandığı araçlar durumundadır. Ahmet Cemal, işte bu az sayıdaki havacılardan birisidir. Onu, 1920 yılı sonlarında Rasıt[7] Ütğm. Sabri ile beraber Güney Cephesi’nde irtibat görevi icra ederken görmekteyiz. 1922 yılında Büyük Taarruz öncesindeki günlerde ise Birinci ve İkinci Ordulara tahsis edilen iki uçaklık keşif kademesinde görevlidir.[8]
1922 yılının yaz aylarında Türk ordusu, genel bir taarruzun hazırlığındadır. Cephe hatlarında ve gerisinde büyük hazırlıklar yapılmaktadır. Bu esnada Türk uçakları da düşmanın vaziyetini tespit amacıyla keşif görevlerini sıklaştırmışlardır. Küçük Zabit Pilot Turgutlulu Ahmet Cemal ismiyle son defa o günlerde karşılaşmaktayız.
25 Temmuz 1922 günü Rasıt Yüzbaşı Ahmet Bahattin ve Pilot Turgutlulu Ahmet Cemal, keşif göreviyle havalandılar. Breguet 14 keşif uçağıyla Akviran Müfrezesi’nde Döğer istikametine dönerlerken Afyon yakınlarında dört Yunan uçağıyla karşılaşıp hava savaşına giriştiler.
“Bir uçağı yaralayıp diğerini de düşürdüler, ancak Breguet 14 üzerindeki Alman yapısı eski makineli tüfek tutukluk yapınca düşman ateşiyle isabet alan uçakları düştü. Rasıt Yzb. Ahmet Bahattin ve Plt. Turgutlulu Ahmet Cemal şehit oldular. Ertesi gün öğlene doğru Türk askeri kışlaları üzerinde duyulan uçak sesi üzerine kışladaki herkes silahını alıp dışarıya çıktı, gelen uçağın kanadının ucunda uzun siyah bir bez dalgalanmaktaydı. İyice alçalan uçaktan yere atılan paketi koşarak alan Yzb. Fazıl paketi açtığında içinden bir mektup çıktı.
‘Dün, dört av uçağımıza karşı iki saat boyunca savaşan ve bir uçağımızı yaralayıp birini de hava sahasını terke mecbur eden uçağınızdaki iki kıymetli havacı kardeşimiz Gazlıgöl civarında şehit olmuşlardır.
Onları yarın kahramanlara layık ve şerefli bir cenaze merasimiyle kaldırmayı Yunan meslektaşlarınız vazife addeder ve kahraman Türk havacılarına başsağlığı diler.’”[9]
İki hava şehidinin cenaze töreni, fotoğraflarda da görülebileceği gibi, alışılmadık şartlarda, akla gelmeyecek şekilde Yunan subaylarının katılımıyla gerçekleşmiştir. Cenaze töreni, Afyon Mevlevihanesi önünde yapılmıştır. Yunan ordusunun bölgedeki başkomutanı olan Trikopis, anılarında bu hadiseyi şöyle anlatmaktadır: “Uçak ateşler içinde ve subaylar kömür halinde Afyon yakınındaki hatlarımızın içine düştü. Derhal bunların defnedilmesini ve bir taburumuzun ihtiram (saygı, hürmet) görevini yerine getirmesini emrettim. Bu merasimde ben de hazır bulundum ve bu hareketimiz Afyon'daki Türkler arasında büyük memnuniyet uyandırdı. Arkadaşlardan bazıları Türklere karşı gösterilen bu saygıya hayret etti. Onlara buraya bizim kendimizin geldiğini, ölülerle değil canlı ve silahlı kişilerle savaştığımızı ve ölenlerin de vatanları için çalışıp görevlerini yaptıklarını anlattım.”[10]
Mevlevihane’de kılınan cenaze namazının ardından iki şehidin naaşları, önce Kadınana Mezarlığı’ndaki Kesikbaş Sultan Türbesi’nin yanına defnedilmiştir. Ön cephesi demir parmaklıklarla çevrili olan bu şehitliğin parmaklıklarında iki adet kırık uçak pervanesi yer almaktaydı.[11] Cenazeler, 1935 yılında ise Afyonkarahisar Belediyesi tarafından oluşturulan yeni şehitliğe nakledilmiştir.[12] Bu alan günümüzde Afyonkarahisar Hava Şehitliği olarak anılmaktadır.
Evet, ilk hava şehitlerimizden birisi olan ve Trikopis’in emriyle bizzat Yunan ordusunun düzenlediği cenaze merasimi sonrasında defnedilen Küçük Zabit Ahmet Cemal’in sadece 25 yıl süren kısa hayatı böyle sona ermiştir. O, Kurtuluş Savaşı’nın maalesef haklarında yeteri kadar araştırma yapılmadığı için kendilerini tanımadığımız, etkinliklerinin farkında olmadığımız kıymetli havacılarından birisidir ve resmî kayıtlarda da hep bahsedildiği üzere, her ne kadar şu an için ailesiyle ilgili herhangi bir bilgimiz olmasa da, Turgutluludur; yani hemşerimizdir.
NOT: Turgutlu Kent Müzesi ile ilgili çalışmalara başladığımız günlerden itibaren resmiyette müze personeli olan bizlerin dışında da müzenin birçok destekçisi, gönüllüsü oldu; olmaya da devam ediyor. Burada kısaca bahsettiğimiz Küçük Zabit Turgutlulu Ahmet Cemal’i tanımamıza, hakkında bilgi edinmemize de bu kıymetli gönüllülerimizden ikisi vesile oldu. Öncelikle Reha Korkut konuyla ilgili bilgileri bize sundu. Onun ardından da Erkan Akbalık, daha önce bu konuya değinen bir yazı hazırladığını söyleyip yayınlandığı adresin bilgilerini ileterek Yunan arşivlerinde bulduğu cenaze fotoğraflarını bizimle paylaştı. İkisi de emekli astsubay olan ağabeylerime hem bu yazının oluşabilmesi için verdikleri destek, hem de ilk günden itibaren bizimle birlikte oldukları için ne kadar teşekkür etsem az olacak…
[1] https://www.hvkk.tsk.tr/Custom/Hvkk/79 (Erişim: 05.03.2021)
[2] Mustafa Gökhan ERDEMLİ; Dünden Bugüne Türk Havacılık Tarihi ve Eskişehir; Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi; Eskişehir Osmangazi Üniversitesi; s. 6
[3] Salim DİKDURAN; Türk Hava Kuvvetleri Tarihinde Astsubaylar; İstanbul; 2019; s. 318 ve 48
[4] DİKDURAN; a.g.e.; s. 61
[5] DİKDURAN; a.g.e.; 62
[6] DİKDURAN; a.g.e.; s. 64
[7] Rasıt, gözetleyen, gözetleyici gibi anlamlara gelmektedir. Yukarıda bahsedildiği gibi hava kuvvetlerinin o dönemdeki en önemli faaliyetlerinden birisi de düşman cephe hatlarını ve birliklerin durumunu keşfetmek, gözlemlemekti. Pilotun yanında bulunup bu gözetleme işini yapan muvazzaf askerler de “rasıt” olarak sınıflandırılmıştı.
[8] DİKDURAN; a.g.e.; s.80, 88
[9] DİKDURAN; a.g.e.; s. 91, 92
[10] Erkan AKBALIK; 1922 Afyon, Düşmanın Bile Saygısını Kazanan Şehitlerimiz; https://www.tarihistan.org/yazarlar/erkan-akbalik/1922-afyon-dusmaninin-bile-saygisini-kazanan-sehitlerimiz/6387/ (Erişim: 10.03.2021)
[11] http://www.afyonkarahisar.gov.tr/sehitlikler (Erişim: 15.03.2021) Burada maalesef şehitlerin isimleri ve rütbeleri ile ilgili bilgiler, birbirine karışmış durumdadır. Ancak aktarılan olay, şehitliklerin kimliklerine dair oluşabilecek soru işaretlerini ortadan kaldırmaktadır.
[12] Akşam Gazetesi; 21 Teşrinisani 1935; s. 2