CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA TURGUTLU
Mehmet Gökyayla
Basında yer alan haberler, bir kentin belirli bir dönemini aydınlatmada çok önemli işleve sahiptir. Turgutlu’nun yangın ve düşman işgalinden kurtuluştan hemen sonraki günlerini anlayabilmek ve anlamlandırabilmek adına bu tür haberlerin bulunarak yeniden yayınlanmalarının önemli ve gerekli olduğuna inanıyorum. İzmir’de yayınlanan Anadolu gazetesinin 22 Haziran 1340 (1924) tarihli nüshasında Hüseyin Muammer imzasıyla yayınlanan ‘Kasaba Kaymakamının Anadolu’ya Beyanatı’ başlıklı haber/yazıda da bunlardan birisidir. Yazının diline herhangi bir müdahalede bulunmadan günümüz alfabesine aktardık. Ulaşabildiğimiz nüshadaki yıpranmışlıktan dolayı okuyamadığımız birkaç kelime ‘…..’ şeklinde ifade edildi. Bazı yerlerde de dipnotlar vererek bugünün okurunun rahatça konuyu anlayabilmesi için açıklamalar ekledik.
‘Kasaba Kaymakamının Anadolu’ya Beyanatı’ başlıklı haber/yazı şu şekilde:
“Seyyar muhabir-i mahsusumuzdan:
Bugün Kaymakam Bey’i ziyaret ettim. Beni beşuş bir çehre ile karşıladı. Kasaba hakkında birçok sualler sordum. Mumaileyh Anadolu’ya beyanat-ı âtide bulundu.
-Kasaba’ya şimdiye kadar üç muhacir aile gönderilmiştir. Esasen on sekiz haneden ibaret bulunan metruk haneleri memurîn-i mahalliye işgal etmiş ve elyevm onların işgali altında bulunmaktadır.[1]
-Muhacir gönderilmekte devam edilirse ne yapacaksınız?
-Tabii barakalar inşa ederiz.
-Tütün ziraati ne merkezdedir?
-Bu sene tütün ziraati diğer senelere nispeten pek fazladır. On bin dönüm tütün ekilmiştir. Lâakal bir milyon kıyye tütün istihsali tabii olacaktır. Bağlar da iyidir. Emval-i metruke bağları her yerde olduğu gibi burada da her sene icara verilmiştir. Metruk bağlar imar edilmiştir. Kasaba’da zahire azdır. Esasen burada tütün ile bağcılık işi vardır. Zahire ve Afyon Uşak’tan geliyor. Pamuk mahsulü de bereketlidir.
Kaymakam Seraceddin Bey sormuş olduğum bu suallere cevap verirken gelen evrakı da imzalıyordu. Kendisini fevkalade meşgul buldum. Her gün Manisa’dan gelmekte olan trenin Kasaba’ya kadar gelmesi için Kasaba halkı tarafından kumpanya komiseri nezdinde müracaatta bulunmuş ise de şimdiye kadar bir cevap alamadığını ve bu hususun Anadolu ile de temin edilmesini rica etti.[2]
Şu kadar var ki rençberin halini beğenmedim. Fakir olan rençber hiçbir taraftan muavenet göremediğinden –gerçi Ziraat Bankası kefalet-i müteselsile ile para veriyorsa da- rençberin ihtiyacı ……… (okunamadı) rençber ileride elli altmış kuruş etmesi ……. (okunamadı) bulunan üzümünü şimdiden buraya gelen ……. (okunamadı) ve onlarla müşterek olan bazı ezansız dindaşlarımıza on beş, on altı kuruştan ‘alyura’ (?) yani meydana gelecek mahsulü şimdiden satmış oluyorlar. Bu hal rençberler için çok fena.
*Kasaba’da bazı evlerin yapıldığı gözüme çarptı. Kasaba’nın umranına vesile teşkil edeceği tabii bulunan inşaat sahiplerini sezavar-ı takdir bulmamak elden gelmiyor.
*İstasyon Caddesi’nden geçiyordum. Yanımda Kasaba tüccaranından Nazmi Bey var idi. Birçok çocukların sıralandığını gördüm.
Temiz haki elbiseleriyle ikişer ikişer geçiyorlar. Masum gözlerinde kımıldanan o güzellikle gözlerimize bakarak önümüzden geçen bu mini mini kafile Maarif Mektebi’ne[3] gidiyordu.
Kimi şehit, kimi de harikzedegân[4] çocukları olan bu masumlar, Kasaba Himaye-i Etfal Şubesi’nin nezaretinde bulunan Yetimler Yurdu’nun saye-i himaye ve şefkatinde bakılıyorlar.
Kim bilir nerelerden gelmiş, hangi sönük ocaklardan, hangi ırak diyarlardan toplanmış, aynı mahrumiyet, aynı zavallılık hülyasının acısını emerek bu siyanet yurduna dehalet etmiş yavruların birbirini kucaklayan yetimliği ruhuma sarıldı da fıtrata karşı durulmaz ferman mukadderatı önünde diz çöken bir duygu ile için için inledim.
Birisine sordum: “İsmin ne senin?”
-İbrahim.
-Bak İbrahim. Bu elbise sana ne kadar da yaraşmış. Çalışırsan alimallah ileride inşallah güç sahibi bir babayiğit olursun. Memnun musun buradan?
Yerlere bakan gözlerini kaldırarak:
-Memnunum. Bize ana baba gibi bakıyorlar.
Sesi boğuk bir inilti şeklinde söndü.
Onun mini mini ellerinden tuttum. Ve oracıkta ikimiz de içimizi çektik. Beni askerce selamlayıp uzaklaştı.
Elyevm elli çocuk bulunan Yetimler Yurdu 28 Kanunusanisinde Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin nezareti altında teşkil etmiş ve bu çocuklar ashab-ı hayır ve hasenatın ianesiyle lâbis[5] ve iaşe edilmektedir.
Yurt altı odadan ibaret ve az çok şerait-i sıhhiyeyi mahiyeti haiz bir binadır. Gündüzleri Maarif Mektebi’nde tahsil etmekte olan bu yetimlere sabah çay ve bir miktar ekmek, öğlen ve akşam da ekmek veriliyor. Yurdu gezdim. Yataklarını pek temiz buldum. Yetimlerde gerçi yeknesak elbise var ise de kışlık haki kumaştan olması hasebiyle bu sıcak mevsimde bunalıyorlar. Yurdun reisi tüccardan Hasan Şevki Bey[6] mülakatımda mumaileyh, Kaymakam-ı Kaza Seraceddin Bey’in her hususta yurdun vezaifini teshil, biçare yavrucukların iaşe ve esbab-ı istirahatlarının temini hususunda elden gelen fedakârlığı deriğ etmediğini lisan-ı sitayişle söyledi.
Kasaba Belediyesi de 340 senesinden itibaren yurda mahiye yüz lira iane vermektedir. Başta Kaymakam Bey olduğu halde yurdun mümessillerinden Reis Hasan Şevki Bey ile rüfeka-i mesaisini tebrik ederim.”
[1] Kaymakamın bu cümlesinden yola çıkarak şu yorumu yapmamız mümkündür: Kurtuluş Savaşı’nın son günlerinde ilçede ikamet eden tüm Rum ve Ermeniler, Turgutlu’dan ayrılmışlardır. Onlardan kalan gayrimenkuller Lozan Anlaşması ve eki olan protokoller doğrultusunda emval-i metruke statüsünde Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir. Ancak işgalin son günlerinde Yunan birliklerinin buradan ayrılmadan önce çıkardıkları yangın sonucunda Turgutlu’daki 6300 binadan ancak 200 kadarı ayakta kalabilmiştir. Ayakta kalan bu evlerin 18’i Rum ya da Ermenilere ait olmalı ve onlar da röportajın yapıldığı dönemde yerel memurların kullanımında olmalıdır.
[2] Her dönemin kendine has sorunları olduğunu bu cümlelerden de anlıyoruz. Anılan tarihlerde İzmir-Kasaba Demiryolları, bir Fransız girişimine aitti ve devletin firma üzerinde doğrudan talimat verme yetkisi bulunmuyordu. Kaymakam Bey’in basının o dönemde de var olan gücünden yararlanmak istediği açıkça görülmektedir.
[3] Yazarın Maarif Mektebi olarak bahsettiği okul, Kasaba Erkek Mekteb-i İptidaisi olmalıdır. Bu eğitim kurumu Cumhuriyet İlkokulu inşa edilene dek varlığını sürdürmüştür. Okul, günümüz hükümet konağının Atatürk Bulvarı tarafındaki güney köşesinde yer alan kötü durumdaki bir binada eğitim vermekteydi.
[4] Harikzedegân: Yangından zarar görenler.
[5] Lâbis: Giydirilmiş.
[6] Hasan Şevki Bey (Özeren), işgalden kurtuluştan sonraki süreçte altı ay kadar vekâleten Turgutlu Belediye Başkanlığı görevinde bulunmuştur. Himaye-i Etfal Cemiyeti şube başkanlığı yanında uzun yıllar Turgutlu Ticaret Odası Başkanlığı da yapmıştır. 1930’ların ikinci yarısına kadar Turgutlu’nun yönetiminde en önemli isimlerden birisi olmuştur.