BİR GARİP VELİ: MIZRAKLI DEDE[1]
Mehmet Gökyayla
Hayatın her alanında olduğu gibi kültür de sürekli bir devridaim içinde bulunuyor. Dünde var olan, bugüne ya ulaşamıyor veyahut bambaşka bir halde önümüze çıkıyor. Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısı ve devamında ‘hız’ kavramının tüm dünyaya egemen olması, gelenek ve folklorun giderek gerilemesi, bu kavramların hayatın artalanına atılması sonuçlarını doğurdu. Söz konusu hızlı değişim sürecinde geleceğe ulaşma ihtimali düşük olan, sayıları muhtemelen giderek azalacak olan motiflerden birisi de dinî ziyaretlerdir. Merkezî konumuna ve nispeten ününe rağmen hakkında çok da bilgi sahibi olmadığımız, halen ziyaretgâh özelliğini koruyan bu gibi mekânlardan birisi de İzmir Yeşilyurt’taki Mızraklı Dede yatırıdır.
Mızraklı Dede, türbe ve yatırlar ya da din büyüğü olduğu kabul edilen şahıslar hakkında sosyal bilimcilerin çalışmalarının henüz pek başlamadığı 1930’lu yıllarda yazı dünyamıza bir edebiyatçının, Reşat Nuri Güntekin’in tanıttığı bir simadır. Reşat Nuri, Anadolu Notları’nda kimi zaman yolculuklarında rastladığı olay veya kişileri kimi zaman da kendi hayatından çeşitli sahneleri toplumsal hayatla özdeşleştirerek anlatır. ‘Mızraklı Dede’ başlıklı metin, Anadolu Notları’nın 1936’da yayınlanan[2] ilk cildinde yayınlanmıştır. Reşat Nuri’nin anlattığı Mızraklı Dede, çok aykırı, benzerine rastlanması pek mümkün olmayan bir yatırdır.
Yazar, metnin hemen başlangıcında, “Bir akşam gazetesinin 21 İlkteşrin 1935 tarihli nüshasında okuduğum bir İzmir havadisi beni otuz senelik bir maziye götürdü.” diyerek anlatacağı olayın 1900’lerin ilk yıllarına ait olduğunu belirtmektedir.
Mızraklı Dede’nin benzerine kolay rastlanmayacak bir veli olduğunu belirtmiştim. Bu yargının kökeni, Reşat Nuri’nin şu satırlarına dayanmaktadır:
“Şehnaze Hanım’ın o gece Mızraklı Dede’ye tavuk adadığı sırada en hafifi ‘edebsiz’ olmak üzere evliya için ağza alınmayacak kelimeler sarf ettiğini işittim.
Daha garibi öteki kadınlar da aynı kelimeleri utana sıkıla tekrar ediyorlardı. Benim birdenbire tüylerim ürperdi. O zamana kadar birçok türbelere girip çıkmıştım. Bu mukaddes yerlere abdest alınmadan ayak atılmaz, içlerinde yavaş yürünür, alçak sesle konuşulurdu. Nasıl oluyordu da her zaman türlü Arapça tazim kelimeleriyle adları anılan bu evliyalardan birine bu Müslüman hanımlar ayıp ayıp şeyler söylüyorlardı. Pek bilemiyorum; bunu ya o gece, ya daha sonra sütnineye sordum. Bana garip bir hikâye anlattı:
Mızraklı Dede, gençliğinde ya hocasına, yahut o zamanlarda pek bol yetişen başka evliyalardan birine nasılsa küfretmiş. Fakat sonradan bütün ömrünce pişmanlık çekmiş, ölürken de: ‘Benim adımı ananlar bana da öyle küfretsinler ki istediklerini yapayım!’ diye vasiyet etmiş. Her halde garip bir dede!”[3]
Reşat Nuri’nin metinde anlattıklarından Mızraklı Dede’nin yılın belirli zamanlarında ziyaret edilen, hatta neredeyse çevresinde mesireye gidilen bir yatır olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Mızraklı Dede’nin diğer yatırlardan bir başka farkı da kendisine sunulan adaklarla ilgilidir. Adak etleri, genellikle başkalarına dağıtılırken burada denklem tersine işlemektedir: “Arapça tazim kelimeleri istemeyen, bilâkis tahkir edilmekten hoşlanan bu garip dede öteki evliyalardan bambaşka bir yol tutmuş bir kalender… // Adak tavukların birkaç damla kaniyle iktifa ediyor, etlerini gene onlara getirenlere bırakıyor…”[4]
Güntekin, Mızraklı Dede başlıklı yazısını, “Mızraklı Dede’nin sandukası her halde kalkmış, birkaç mumla bez parçasından ibaret sermayesi dağılmıştır. Fakat himmeti hazır, nâzır olsun, kendi galiba dertli kadınlara hâlâ gizli gizli yardım etmekten geri durmuyor.”[5] diyerek bitirmektedir.
Reşat Nuri Güntekin’in Anadolu Notları’nda yer alan bu metni, Mızraklı Dede hakkında ulaşabildiğimiz en eski tarihli bilgileri vermektedir. Bu metin, ilerleyen yıllarda Alpay Kabacalı’nın hazırladığı Ege Kültüründen Damlalar[6] adlı kitaba da olduğu gibi alınmış ve Emre Aköz de 10 Ocak 2006 tarihinde Sabah gazetesindeki köşesinde ‘Mızraklı Dede’nin Marifeti’ başlıklı yazısında[7] yine Güntekin’in yazdıklarını gündeme getirmiştir.
Güntekin’den bir süre sonra ise bu sefer Pertev Naili Boratav’ın bir makalesinde Mızraklı Dede’nin ismine rastlanmaktadır:
“Boratav, bir Afro- Türk ve Godya olan Havva Nine ile 4 Ağustos 1949 yılında yaptığı söyleşide, zencilerin bu siyahî evliyalara büyük saygı gösterdiklerini ve dana bayramının en önemli ayinlerinin bunların mekânlarının olduğu yerlerde yapıldığını yazmaktadır.
Havva Nine, bu yedi siyahî evliyayı şu şekilde sıralamaktadır:
1-Kesik Baş Yusuf Dede
2-Tez Veren Dede
3-Sinan Dede
4-Çiğdem Dede
5-Mızraklı Dede
6-Bekir Ağa
7-Yunus Baba”[8]
İzmir’de bulunan ünü yaygın yatırlar arasında sayılan[9] Mızraklı Dede, bazı kaynaklarda Susuz Dede, Kabak Dede ve Ciğer Dede’nin, bazı kaynaklarda ise Salih ve Yusuf Dedelerin kardeşi olarak anılmaktadır.[10] Evliya kardeşliği ile ilgili inanmalara Anadolu’nun pek çok yerinde sıklıkla rastlanmaktadır. Örneğin İzmir Kemalpaşa yakınlarındaki Hamza Baba’nın, karşısındaki tepede medfun olan Kandiren Dede ve yine yakın tepelerde yattığına inanılan başka velilerle kardeş olduğu söylenmektedir. İnanılan kardeşliğin halk hafızasında yer aldığı, belki de inanmanın kökeninde manevî düzlemde bir kardeşliğin var olduğu, dolayısıyla fizikî bir kardeşliğin pek mümkün olmadığını söyleyebiliriz.
Buraya kadar aktardıklarımızdan anlaşılacağı üzere gerçek kimliği hakkında pek bilgi olmayan Mızraklı Dede yatırının ününün artması, Yaşar Ürük’e göre Bahri Baba’nın ününün artması ile paralellik göstermektedir. Ürük, bir makalesinde, “… Bahri Baba türbesinin ününün artması İzmir tarihindeki türbeler ve evliyalar döneminde de yeni bir başlangıç olur. Mızraklı Dede, Beliren Dede, Susuz Dede,… vb yerler ya Bahri Baba’dan sonra ortaya çıkar ya da Bahri Baba ile birlikte yeniden rağbet görmeye başlar.”[11] Aynı makaleye göre Bahri Baba Türbesi’nin gündeme gelmesi, 1890 yılı ve sonrasında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla Mızraklı Dede’nin de popüler bir dinî ziyaret mahalli olması, Ürük’e göre 1890 ve sonrasında gerçekleşmiş olmalıdır.
Mızraklı Dede ile ilgili doğrudan bilgi veren şu an için elimizdeki son kaynak ise A. Levent Ertekin’in İzmir Manevi Yıldızları isimli kitabıdır.[12] Kitapta Mızraklı Dede, ‘şehrin manevi fethinde bulunan Horasanîler, dönüştürücüler, alperenler, kolonizatörler’ başlıklı bölümde ele alınmıştır. Ertekin’e göre,
“Karabağlar ilçesi, Yeşilyurt bölgesindeki kendi adıyla anılan Mızraklı Dede Cami’nin avlusunda asırlık servi ağacının altındadır. Alışılmış mezar kitabelerinden farklı bir kitabesi olan Mızraklı Dede bölgeye erken dönem gelen Horasanîlerdendir. Bölgedeki birçok Horasanî, alperen, kolonizatör, derviş tanımlamasıyla ifade edilen zatlar gibi, Mızraklı Dede ile ilgili bilgiler de halk anlatılarından öteye geçmemektedir.
Yüzyıllardır bölge halkının büyük zat, evliya, Allah dostu olarak gördüğü Mızraklı Dede ile ilgili halk anlatımlarının en mantıklısı İzmir’in fethinde 1317 tarihi olarak bölgede savaşan alperenlerden bir komutan olduğu yönündedir. Rivayete göre yüz kişilik şövalyeyle birlikte giriştikleri kanlı mücadelede elindeki savaş aleti mızrağıyla birlikte şimdiki Yeşilyurt tepelerine kadar çekilirler ve burada şehit olurlar.”[13]
Ertekin’in de belirttiği üzere Mızraklı Dede yatırı, günümüzde aynı adı taşıyan camiin haziresindedir. Ancak burada geçmişte bir Bektaşi Dergâhı yer almaktaydı. Mızraklı Dergâhı ya da Balpınar Dergâhı adını taşıyan bu mekânın haziresinde Mızraklı Dede haricinde başka mezarlar da mevcuttu.[14] Halen diğer mezarlara dair bazı emareler sağda solda mevcut ise de günümüze mezar yapısı ulaşabilen yalnızca Mızraklı Dede’nin yatırı olmuştur.
Kendilerini Müslüman olarak tanımlayan ancak yaşadıkları dinin içerisinde ata topraklarından getirdikleri ‘Bori’ inancını da belirli ölçüde muhafaza eden Afro-Türklerin inanç sisteminde ‘şeyh’ veya belki de ‘şaman’ kavramıyla eşleştirebileceğimiz ‘godya’ denilen kişiler büyük önem taşımaktadır. Godyalar, kimi ritüellerde cezbe halindeyken kolay anlaşılmayacak şeyler söyler; bazen de galiz küfürler ederlermiş. Buraya kadar aktardıklarımız birbirine ekleyip yorumlarsak Afro-Türklerin Mızraklı Dede’yi belki de merhum bir godya ile eşleştirdikleri, Dede’nin adı anıldığında tahkir edilmesinin kökeninde bu durumun olabileceğini elbette temkinli bir şekilde öne sürmemiz de mümkündür.[15]
Reşat Nuri Güntekin ile A. Levent Ertekin’in anlattığı kişilerin aynı merhumlar olduğuna inanmak bile kolay değildir. Her ikisi de halk hafızasından yansıyanları bizlere aktarmaktadırlar. Bir de İzmir’deki Afro-Türklerin dana bayramlarında ziyaret ettikleri ve bu şehrin zenci velilerinden birisi olarak kabul ettikleri bambaşka bir Mızraklı Dede daha vardır. Bahsedilen elbette aynı kişi, mekân elbette aslında aynı mekândır. Yalnızca inananların o kişiyle ilgili inançları farklıdır.
Toparlayacak olursak Mızraklı Dede hakkında birçok benzerinde olduğu gibi kesin bilgilere ulaşmak, gerçek kimliğine dair somut veriler sunabilmek en azından şu an için mümkün görünmemektedir. İster Reşat Nuri’nin anlattığı kişi isterse diğer kaynaklarda belirtilen şekliyle olsun kesin olan tek şey, Mızraklı Dede’nin bu toprakların inanç ve folklorundaki zenginliğin bir parçası olduğudur. Bugün Mızraklı Dede yatırını ziyaret edenlerin nasıl bir veli tahayyül ettiklerini bilemiyoruz. Ancak kanaatimce şu aşamada asıl önemli olan hem inanç hem de bir halkbilim unsuru durumundaki böylesi yatır, türbe ve ziyaretgâhların kayıt alınmasıdır.
[1] Kullanılan fotoğraflar Sayın Erol Şaşmaz’ın izniyle https://www.erolsasmaz.com/?oku=1536 sitesinden alınmıştır. Kendisine müteşekkiriz.
[2] Yavuz Selim Uğurlu, “’Anadolu Notları’nda Reşat Nuri Güntekin’in Çocukluğuna Dair İzler”, Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 7, Nisan 2022, s. 356.
[3] Reşat Nuri Güntekin, Anadolu Notları, 14. Baskı, İnkılâp Yay., İstanbul 1986, s. 125-126.
[4] Reşat Nuri Güntekin, a.g.e., s. 127.
[5] Reşat Nuri Güntekin, a.g.e., s. 127.
[6] Haz: Alpay Kabacalı, Ege Kültüründen Damlalar, İstanbul 1997.
[7] https://www.sabah.com.tr/yazarlar/akoz/2006/01/10/mizrakli_dede_nin_marifeti , Erişim: 02.08.2023.
[8] Mustafa Üzel, Arapsaçı, Ankara 2019, s. 75.
[9] Dr. Hasan Köksal, “İzmir ve Çevresindeki Yatırlar ile Bunlara Bağlı Olarak Yaşayan İnançlar”, III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, IV. Cilt, Ankara 1987, s. 233.
[10] https://www.evliyalar.net/susuz-dede/ , Erişim: 01.08.2023.
[11] Yaşar Ürük, “Baba’nın Mezarı Nasıl Türbeye Döndü?”, https://www.gazeteyenigun.com.tr/babanin-mezari-nasil-turbeye-dondu , Erişim: 31.07.2023.
[12] A. Levent Ertekin, İzmir’in Manevi Yıldızları, Bilal Saygılı Camii ve Külliyesi Vakfı Yayınları, İzmir, bty.
[13] A. Levent Ertekin, a.g.e., s. 307.
[14] Siren Bora, “Yeni Belgeler ve Fotoğraflar Işığında Ali Ulvî (Gerçek) Baba: Yaşamı ve Eserleri”, Cihannüme Tarih ve Coğrafya Araştırmaları Dergisi, Sayı: V/1, Temmuz 2019, s. 120.
[15] Bu bilgileri ve yorumu benimle paylaşan İzmir’deki Afro-Türkleri ele alan Arapsaçı adlı kitabın yazarı Mustafa Üzel olmuştur. Kendisine çok teşekkür ederim.