ÇAKIRCALI MEHMET EFE’NİN TURGUTLU BASKINI
Hasancan Eralaca
Tarihte farklı bölgelerdeki farklı devletlerde örneklerine sıklıkla rastlanıldığı gibi Osmanlı Devleti de kuruluşundan yıkılışına değin birçok isyan, darbe ve kırsaldaki çete faaliyetleriyle karşı karşıya kalmıştır. İsyanların da darbelerin de çete faaliyetlerinin de elbette bazı ekonomik, sosyal veya dinî sebepleri bulunmaktaydı ve hiç şüphesiz sonuçları itibariyle de devletin mevcut durumu üzerinde etkili olmaktaydılar.
Özellikle devletin merkezî gücünü yitirmeye başladığı dönemlerde kırsalda bazı eşkıya grupları türemeye başlamış, bu başıboş çeteler hem yerel halka hem de devletin taşradaki memurlarına büyük sıkıntılar çektirmişler, can ve mal güvenliğine tasallut etmişlerdir. Söz konusu çeteler, bulundukları bölgenin koşullarına göre farklı karakteristik özelliklere sahip olabiliyorlardı. Mesela Balkanlardaki ve Girit’teki eşkıya çeteleri Hristiyan milislerden müteşekkildiler. Orta ve Doğu Anadolu’da Ermeni, Karadeniz’de Rum çeteleri bulunmakta, bunlar hem devlete hem de yerli halka büyük sıkıntılar vermekteydiler.
Batı Anadolu’da ise “Efe”, “Zeybek” gibi isimlerle anılan bazı çete grupları bulunmaktaydı. Bunlar ekseriyetle sarp dağlık alanlarda dolaşan, bazen ovaya inerek çapul faaliyetleri, fidye, şantaj veya mala el koyma usulleriyle gelir elde ederek varlığını sürdüren gruplardı. Zaman zaman asker ve jandarma ile çatışan ve devlete ağır zayiat verdiren, bölgenin zenginlerini ve önde gelenlerini sindirerek haraç toplayan bu çeteler aynı zamanda yöre halkına da büyük korku salmaktaydılar.
Özellikle Ödemiş-Salihli-Turgutlu üçgeninde yürüttüğü faaliyetler ile ismi hala hatırlanan efelerin en önemlisi Çakırcalı, ya da Turgutluluların bildiği isimle Çakıcı, Mehmet Efe’dir. Esasen Ödemişli olan ancak Denizli’den Aydın, İzmir ve Manisa’ya kadar çok geniş bir bölgede faal olan Çakırcalı ve çetesi, faaliyetleri ile basit bir eşkıya gurubu olmanın ötesine geçmiş, bölgede adeta bir korku iklimi yaratmıştı. Çakırcalı Mehmet Efe, devlet otoritesi ile çatışan, zenginleri haraca kesen, halka sözgelimi zulmeden kimseleri cezalandıran bir kahraman portresi çizerek yatağını genişletebilmek için, bazen köprü yaptıran, bazen de cami inşaatlarına para göndererek yardımda bulunan bir karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim birazdan bahsedeceğimiz bir çocuk kaçırma vakasından elde ettiği fidyenin, muhtemelen az bir bölümünü, Turgutlu’da inşa edilmekte olan Şakir Bey Camii’ne bağışlamış böylece yöre halkının olası takdir ve teşekkürünü kazanmaya çalışmıştır. Esasen bu durum hem devletle hem de yerel güçlerle mücadele eden bir çete liderinin bir de halkın tepkisini çekerek onlarla da mücadele etmek zorunda kalmaması için zaten olmazsa olmaz bir stratejidir.
Çakırcalı Mehmet Efe’ye dair birçok araştırma yapılmıştır. Bu çalışmalarda Çakırcalı’nın sindirdiği devlet görevlileri, öldürdüğü jandarmalar, soyduğu köyler, kaçırdığı insanlar çokça anlatılmış, halk efsaneleri kayda geçirilmiş, belgeler taranmış ve Çakırcalı’nın tarihî şahsiyeti ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Haliyle biz bu yazıda bu tür ayrıntılara girmeyecek, sadece Çakırcalı’nın 1907 yılında Turgutlu’yu basarak 17 yaşında bir çocuğu kaçırdığı, bu vesileyle çocuğun ölümüne sebep olduğu olayı mevzubahis edeceğiz.
Osmanlı arşivlerinde bulunan ve aşağıda transkripsiyonu verilen bir belgeye göre Çakırcalı Mehmet Efe, 25 Eylül 1907’de Turgutlu’ya gelerek Mutaf Hacı Halil Ağa’nın evini basmıştır. Söz konusu belgenin bazı bölümleri harap olmuş olsa da olayı bizzat Aydın valisinin ağzından anlatması hasebiyle önemli bilgiler sunmaktadır. Belgeye göre Çakırcalı, Mutaf Hacı Halil Ağa’nın küçük oğlu Ahmet Efendi’yi kaçırarak dağa kaldırmış ve bunun karşılığında fidye talep etmiştir. Çakırcalı beş adamıyla beraber küçük çocuğu akşam saat 9’da Dağmarmara’ya bağlı Ayvacık köyündeki bir çamlığa götürmüş ancak Mutaf’ın takip edeceğini düşünerek çocuğu gece 12 sıralarında başka bir tepeye ulaştırmıştır.
Çakırcalı önce fidyeyi almak üzere Ayvacık köyünden Mestan isimli bir adamını Halil Ağa’ya göndereceğini haber vermiş, daha sonra ise Mestan’ı fidyenin bir kısmını çalmakla suçlayarak adamın iki karısını, oğlunu, damadını ve erkek kardeşini öldürerek köyden ayrılmıştır. Sonradan anlaşıldığına göre aslında Mestan hâlihazırda Turgutlu’da tutuklu bulunmaktadır ve dolayısıyla fidyeyi almaya hiç gitmemiştir. Halil Ağa’dan fidyeyi alan ise bizzat Çakırcalı’nın kendisidir. Çakırcalı tanınmamak ve dolayısıyla tutuklanmamak için Mestan üzerinden bir plan kurarak hedef şaşırtmış, bu planın kusursuz işlemesi uğruna 5 kişiyi öldürmüş, ancak neticede amacına ulaşmış ve parayı alarak kaçmıştır.
Mutaf Hacı Halil Ağa’nın oğlu Ahmet ise sabah saatlerinde Turgutlu’ya gelmiş ve ailesine kavuşmuştur. Turgutlu bu olayı hala hatırlamaktadır. Büyüklerin anlattıklarına göre Ahmet bu tarihte 17 yaşında bir çocuktu. Çakırcalı olayından sonra çocuğun korkudan dili tutulmuş ve kısa bir süre sonra da vefat etmişti.[1] Günümüzde Çakıcı Camii olarak bilinen Şakir Bey Camii bu tarihte inşaat halinde bulunmakta, mali sorunlar yüzünden caminin inşası tamamlanamamaktaydı. Çakırcalı’nın, yani Turgutluluların bildiği isimle Çakıcı’nın, caminin inşası bitirilsin diyerek para gönderdiği ve dolayısıyla camiye halk arasında Çakıcı Camii denildiği anlatılagelmektedir.
Söz konusu belgenin transkripsiyonu;
15 Teşrinievvel 1323
Dâhiliye Nezareti Celilesi’ne
13 Eylül 1323 tarihli telgrafname-i çâkerâneme zeyldir. Kasaba’ya gelip Muytab Hacı Halil Ağa’nın hanesinden oğlu Ahmet Efendi’yi alarak dağa kaldırmış olduğu arz olunan şâkî Çakırcalı’nın bu kere mumaileyhi bırakmasıyla … şehr-i hâlin 12. sabahı Kasaba’ya pederinin hanesine geldiği merkumun fidye-i necatı aldıktan sonra Ahmet Efendi’yi beş nefer refikiyle Dağmarmara kariyesinin Ayvacık kariyesi civarındaki çamlığa geçen Perşembe gecesi saat 9’da getirip … olup saat 10’a kadar kaldıktan sonra 10’u çeyrek geçerek Muytab ile şaki-i merkum beyninde tavassutta bulunmak maznunuyla Kasaba’da nezaret altında bulundurulmakta olan Ayvacık kariyeli Mestan’ın oğluyla damadını mezkûr çamlığa bi’l-celp hazırlattırmış olduğu Mestan’ın hayvanıyla Ahmet Efendi’yi irkap ve ıtlak ile yola çıkarmış ve Ahmet Efendi yalnızca tarif ettikleri tepeye saat 12 raddelerinde vasıl olarak geceyi orada imrar ile sabaha karşı Kasaba’ya gelmiş olduğu mumaileyhin ifadesinden şaki-i merkumun Ahmet Efendi’yi bıraktıktan sonra Mestan’ın çadırına girerek merkumun iki zevcesiyle oğlunu ve damadını biraderi İsmail’i katleylediği tahkikat-ı vakıadan anlaşıldığı Saruhan Mutasarrıflığı vekâletinden izbar ve fidye-i necatı pederinden almak üzere gelmiş olan şahıs Halil Ağa tarafından dermiyan ve tarif-i eşkaline göre Çakırcalı’nın kendisi olmak ihtimali bulunduğu Ahmet Efendi’nin cümle ifadesinden olmasına ve cümle rivayet de bulunduğu üzere Mestan’ın fidye-i necattan bir miktarını ketmetmiş olması sebebiyle ailesinin Çakırcalı tarafından katledilmiş olduğu tahkikat-ı vakıadan bulunmasına ve halbuki Mestan’ın şehr-i hâlin 13. gününe kadar nezaret altında bulunmasına nazaran fidye-i necatın suret-i ahz ve ita ve şaki-i merkum tarafından Mestan’ın ailesinin şu suretle dûçar-ı gadr edilmesi esbabı muhtac-ı tetkik görülmesiyle bu babda sebk eden istifahat üzerine bu cihetlerin muhtelif istifah olduğu ilaveten iş’ar kılınmış ve bu vakanın vilayetçe istihbar olunması üzerine şaki-i merkumun elde edilmesi için fırka-i hümayun ve kuvve-i tenkiliye kumandanlığıyla sair icap edenlere ve … müessire ve müekkire ifası ve jandarma kumandanlığının bizzat mahal-i vakıaya izamı gibi tedabir-i lazıme der-akb-ı ittihaz ve icra edilmiş olduğu ve Saruhan Mutasarrıflığı vekâletinden alınacak malumattan başkaca arz edileceği maruzdur efendim.
15 Teşrinievvel 1327 gecesi
Aydın Valisi Faik
[1] İlker Mümin Çağlar, Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Turgutlu, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yayınlanmamış Doktora Tezi, Manisa 2014, s. 136-7.
Yorumlar
Kalan Karakter: