BİR ZAMANLAR ALAŞEHİR
Hasancan Eralaca
Evliya Çelebi kültürel tarihimize 17. Yüzyılın en önemli münevverlerinden birisi olarak adını yazdırmıştır. İstanbul’da iyi bir eğitim aldıktan sonra, kendi anlatımı ile, rüyasında hazret-i Muhammed’i görmüş ve ‘şefaat ya resulallah’ diyeceğine yanlışlıkla ‘seyahat ya resulallah’ deyince seyahat macerası başlamıştır. Nüktedan bir karaktere sahip olduğu anlaşılan, çoğu zaman anlatılarına abartılar ekleyen ancak anlaşılır ve akıcı dilinden betimlemeler ve sembolizmden asla taviz vermeyen Evliya, neredeyse tüm Osmanlı coğrafyasını gezerek gördüklerini “seyahatname” isimli eserinde kaleme almıştır. 1671’de Manisa ve çevresini gezen Evliya Çelebi bu tarihte Alaşehir’e gelmiş ve şehrin neredeyse tüm ayrıntılarını anlatarak adeta bir fotoğrafını çekmiştir.
Evliya Çelebi Alaşehir faslına başlarken öncelikle şehrin, o dönemin bilgileri ışığında, tarihinden bahsetmiş, Alaşehir’in Büyük İskender döneminde kurulduğunu ve Aydınoğlu Yakup Bey tarafından fethedildiğini anlatmıştır. Ancak Aydnoğulları Beyliğinin Yakup Bey isminde bir hükümdarı bulunmamaktadır ve esasen Alaşehir defalarca Germiyanoğlu Yakup Bey tarafından muhasara edilmiş daha sonra Aydınoğullarının hakimiyetine girmiştir. Dolayısıyla Evliya Çelebi Alaşehir’i fetheden kişinin Yakup Bey olduğunu bilmekle beraber bu tarihi bilgi ona Aydınoğlu Beyi olarak aktarılmştır. Bu da doğal olarak halk anlatılarının ve tarihi bilgilerin 17. Yüzyıla gelindiğinde bir miktar değişime uğramış olduğunu göstermektedir.
Evliya, Alaşehir’i fetheden Osmanlı Sultanının Yıldırım Bayezit olduğunu belirtmekte ve şehrin külliyen Yıldırım Han’ın vakfı olduğunu ve 78 köyü bulunduğunu söylemektedir. Bununla beraber kazâda yeniçeri serdarının, seyyidlerin kaydını tutan nakibüleşrafın, müftünün ve önde gelen birçok ayan ve eşrafın bulunduğunu ancak kalede görevli bir dizdar ve asker taifesinin bulunmadığını ifade etmektedir. Zira Evliya Çelebi Alaşehir kalesinin sınır bölgesinde bulunmadığını, iç kale olmasından dolayı kullanılmadığını ve haliyle harap vaziyette olduğunu gözlemlemiş ve ardından Alaşehir kalesi ile ilgili bazı bilgiler vermiştir. Buna göre Alaşehir kalesi Bozdağlara sırtını dayayan ‘Bahçe Deresi’ isimli sarp bir boğazın eteğinde bulunan ihtişamlı, büyük ve çok eski bir kaledir. Kalenin çevresini adımlayan Evliya 8.880 adım, yaklaşık olarak 7.000 metre, olduğunu tespit etmiş ancak askeri açıdan kaleye ihtiyaç olmadığı için kullanılmadığını ve harap bir vaziyette bulunduğunu aktarmıştır.
Evliya Çelebi’ye göre Alaşehir kasabası 24 mahallede bulunan 2.070 evden müteşekkildi ve şehrin tamamı kale surlarının içerisinde kalmaktaydı. Alaşehir kalesinin, dolayısıyla Alaşehir kasabasının, beş kapısı bulunmaktaydı. Şehrin batı tarafında bulunan ahşap kapı Şeyh Sinan kapısı, şehrin doğusunda kulenin bulunduğu bölgedeki kapı Herekle kapısı olarak adlandırılmakta, bunlar haricinde şehrin ayrıca Tabhane, Kirmasti ve Alhavi isimli üç kapısı daha bulunmaktaydı.
Bu tarihte Alaşehir’de 24 mihrap yani ibadethane bulunmakta ve bunlarda Cuma hutbesi okunmaktaydı. Cemaati en kalabalık olan cami Yıldırım Bayezit’in yaptırdığı camiydi ve bu caminin bahçesinde bir abdest havuzu ile bir de medrese bulunmaktaydı. Evliya’ya göre bu medrese bütün Osmanlı uleması nezdinde önemli bir itibara sahipti. Cami ve medrese Alaşehir kalesinin altında bulunmakta ve şehrin övünç kaynağı bir yapı olarak göze çarpmaktaydı. Bunun dışında Evliya Çelebi Alaşehir çarşısında bulunan ve kurşunsuz olduğunu belirttiği Sülün Muslu Paşa camiini ve ayrıca Şeyh Sinan camiini de ziyaret etmişti. Evliya’ya göre Şeyh Sinan Bursa’da medfun olan Emir Sultan’ın halifelerinden birisiydi ve Alaşehir’deki yüksek bir tepeye kendi adı ile anılan bir cami inşa ettirmişti.
Bilindiği üzere Emir Sultan başkent Bursa’nın önde gelen dini önderlerindendir ve aynı zamanda, Alaşehir’i fetheden, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezit’in de damadıdır. Dolayısıyla Şeyh Sinan’ın Emir Sultan’ın halifesi olarak Alaşehir’e yerleşmesi ve buradaki faaliyetleri esasen Şeyh Sinan’ın Sultan Bayezit ile olan olası yakınlığından ve Alaşehir’e verilen önemden kaynaklanmaktadır.
Evliya Şeyh Sinan Camiinin 6 kubbeli bir yapı olduğunu ve bahçesinde büyük bir türbe içerisinde Şeyh Sinan’ın, evlatları ile beraber, yatmakta olduğunu ifade etmekte, ayrıca cami yanındaki tekkede hala Emir Sultan’ın usulü üzere ibadet edildiğini ve Alaşehir halkının her Cuma gecesi Şeyh Sinan’a gelerek zikir yapmayı gelenek haline getirdiğini anlatmaktadır.
Evliya Alaşehir’de 16 okul bulunduğunu söylemekte ancak Yıldırım Beyazıt külliyesinin bakımsızlıktan harap vaziyette bulunduğundan ve halkın bu külliyeden faydalanamadığından yakınmaktadır. Bununla beraber şehirde birisi Yıldırım Bayezit tarafından diğeri de Sülün Muslu Paşa tarafından inşa ettirilen iki hamam bulunmaktaydı. Hamamlarla beraber Evliya şehirde bulunan 9 handan en büyüğünün Yıldırım Han’a ait olduğunu söylerken, hanın büyüklüğünü vurgulamak için, yapıyı gösterişli kalelere benzetmiş, Alaşehir’de ayrıca gelen geçen ziyaretçiler için kervansaraylar bulunduğunu da eklemiştir.
Evliya Çelebi Alaşehir çarşısında 800 dükkan bulunduğunu söylese de bu kasabanın o dönemki nüfusu dikkate alınırsa biraz abartı olarak görülebilir. Evliya aslında çarşının büyüklüğünü, Alaşehir’in ticari hayatının canlılığını vurgulamak için bu sayıyı vermiş olmalıdır. Öte yandan söz konusu dükkanlarının büyük kısmının kapalı olduğunu, dört haftada bir Pazar kurulduğunda köylerden gelen tüccarların bu dükkanları açıp satış yaptığını söylemektedir. Osmanlı kayıtları da bu konuda Evliya’yı doğrulamaktadır. Zira Alaşehir’de Yarhisar isimli bir mevkide muvakkat bir çarşı bulunduğunu, sadece Pazar kurulduğunda bu dükkanların açıldığını ve devletin de buna göre vergi aldığını bazı belgelerden bilmekteyiz.
Evliya’nın Alaşehir seyahatini anlattığı satırlarda belki en dikkat çekici ayrıntı bu tarihte Alaşehir’de 70 tane boya dükkanının bulunuyor olmasıdır. Evliya Alaşehir’in önemli bir boya imalat yeri olduğunu özellikle burada üretilen neftî boyaların çok meşhur olduğunu belirtmektedir. Boya dükkanlarının bulunduğu bölgeden çıkan suyun hamamlara ve camilere dağıtıldığı, şehrin sokaklarından akıp çeşmelere ulaştığı da yine önemli bir ayrıntı olarak dikkati çekmektedir.
Evliya Çelebi Alaşehir halkının kırmızı tenli olduğunu söylemekte ahaliyi dost canlısı, yardımsever ve iyi insanlar olarak nitelemektedir. Ona göre Alaşehir’in gençleri yörede “Alaşehir’in ala gözlü civanları” olarak anılmaktaydı. Ahali keyfine düşkün, zevk ve sefayı seven, sık sık mesire yerlerine giderek, Evliya’nın deyimiyle, “ıyş-u işret” eden insanlardı. Alaşehir bölgede pembe bezi, üzümü, armudu, inciri ve kirazı ile meşhurdu.
Alaşehir halkının misafirperverliği ve dostluğundan oldukça etkilendiği için buradaki ziyaretini biraz uzun tutan Evliya, şehrin önde gelenleri tarafından, yakınlardaki bir mesire yerine götürülmüştü. Alaşehir kasabası ile kasabanın güneyindeki ılıcalar arasında kalan ve Hüseyin Pınarı olarak bilinen mesire yeri Evliya’yı oldukça etkilemişti. Günümüzde Sarıkız Deresi rekreasyon alanı olarak bilinen bu mesire yerini Konya ve Malatya’daki bağlarla kıyaslayan Evliya buranın bir eşinin daha ne Rum ne Arap ne de Acem diyarlarında bulunamayacağını, güzelliğini anlatmaya kelimelerin yetersiz kaldığını söylemektedir. Her yerinden suların aktığı ağaçlı yollarla kaplı bu mesire yerindeki şadırvanlardan, süslü havuzlardan uzun uzun bahseden Evliya buranın aslında eski çağlardan beri hükümdarların geldiği bir dinlenme yeri olduğunu ifade etmektedir. Burada Evliya’nın dikkatini çeken en önemli şey ise mesire alanında bulunan ulu bir çınar ağacı olmuş. Bu çınarı betimleyen Evliya bir dalını 3 adam kucaklayamaz, gölgesinde 6.000 adam otursa kimse güneşte kalmaz, kalınlığı 40 metre miktarında bir ulu ağaçtır diyerek şaşkınlığını bizlere aktarmış. Evliya Çelebi Mesire yerinde epey oyalandıktan sonra, istemeye istemeye de olsa, şehrin önde gelenleri ile vedalaşarak Sart kasabasına giden bir tüccar gurubu ile yola çıkarak Alaşehir’den ayrılmıştır.
“Evsâf-ı kale-i şehr-i Alaşehir-i atik
Sene İskender-i kebîr asrında Yanko ibn-i Madyan neslinden Kortiz nâm bir kralın elinden Aydın Bey oğlu Sultan Yakup fethidir. Bâde Âl-i Osman destine sene … tarihinde Yıldırım Han fethidir. Aydın sancağında Yıldırım Han Gazi evkâfıdır ve üç yüz pâyesiyle şerif kazâdır. Nâhiyesi yetmiş sekiz kurrâdır. Kethüda yeri ve yeniçeri serdârı ve şeyhülislamı ve nâkib’ül-eşrafı ve âyân eşrafı dahi vardır. Ama dizdârı ve neferatları yoktur. Ve kalesi Bozdağ’a muttasıl ‘Bahçe deresi’ demekle mâruf bir cebel-i müntehânın dâmeninde şekl-i mürver bir şeddâdî bir kale-i azîmdir. Medârici sekiz bin sekiz yüz seksen adımdır. Lâkin iç il olma ile kaleye muhtaç olmayıp virânedir. Ve cümle beş kapısı vardır. Evvelâ bayır tarafına Şeyh Sinan kapısı garbe nâzırdır bir ağaç kanatlı kapıdır. Ve herekle kapısı kule tarafında şarka nâzırdır. Ve tabhâne kapısı ve kirmasti kapısı ve alhavi kapısı ve cümle şehir bu kale içinde yirmi dört mahalle ve iki bin yetmiş toprak örtülü mâmur ve mükellef tarz-ı kadîm evlerdir. Ve cümle yirmi dört mihraptır. Hutbe-i Cuma edâ olunur camilerdir. Ama cümle cemaat-i kesîre mâlik cami selâtîn-i selef Yıldırım Bayezid Han camii kâr-ı kadîmdir. Ve hareminde bir abdest havuzu vardır. Ve medrese dahi Yıldırım Hanındır ders-i âmı ve talebe-i kirâmı vardır. Beyn’el-ulemâ Memduh meratib medreselerdendir. Bu cami tâ şehrin ayn’ül-kalâında vâkî olup şehrin âb-ı rûyu olmuştur. Ve yine çarşı kurbündeki Sülün Muslu Paşa camii bu dahi kurşunsuzdur. Ve Şeyh Sinan hazretleri camii şehrin bir mürtefî bayır üzere altı adet kubbe ki kurşun örtülü camidir. Ve bizzat Şeyh Sinan hazretleri evlâd’ül-ihramları ile camiin hareminde bir kubbe-i âlî içinde medfundur. Cümle sâdat-ı kirâmdan ulu sultanlar ve ziyaretgâh-ı hâs ve âmdır kim Bursa’da medfun Emir Sultan halifelerinden hala tekkesinde azîm tevhid tezkir olup Alaşehir’in halkı her leyl-i cumada zikrullah hazır olurlar. Ve poşulu camii ve Kadı Şeyh camii bunlardan mâdâ camilerdir. Ve bir tekke ve bir …. ve on altı mektep vardır. Ama Yıldırım Han imâreti harab olmakla nimeti münkati olmuştur. Ve iki hamamı var biri Yıldırım Hanındır ve çarşı içindeki Sülün Muslu Paşa hamamıdır. Ve cümle dokuz handır. Ama Yıldırım Han hanı kale misali kurşunlu bir handır. Bedesten misali kıymet inşaatta mevcuttur. Bundan mâdâ âyende ve ravende için kervansaraylardır. Cümle sekiz yüz dükkandır. Bazısını mesdud ve dört haftada bir azim Pazar olur da kurrâlardan cem olan tüccarlar gelip bu dükkanları açıp bey-i şerâ ederler. Ve yetmiş boyahane dükkanları vardır. Neftî boyalar meşhurdur. Ve tabhanesi dahi gayet müntehîdir. Zira bu tabhane içre cereyân eden Yıldırım Han camiine ve hamamına ve hanına cereyan eder âb-ı hayat cümle Beyazıt Hanın hayratıdır kim üç değirmen yürütür âb-ı hayattır. Cümle şehrin hanelerine sokak sokak cereyân eder bir âb-ı hoş-güvardır. Ve âb-u hevâsı gayet latif şehirdir. Ama hâkim zulmünden haraba yüz tutmuştur. Ve halkının reng-i rûyları hamrat üzere olup mahbub ve mahbubesi Alaşehir’in ala gözlü civânı deyu meşhurdur. Ve halkı gayet ehl-i zevk ve garip dost Salih adamlardır. Ve şehrin memduhâtından ince Denizli bugası gibi pembe bezi olur ve has beyaz aslı ve üzümü ve armudu ve inciri çoktur. Bozdağ yaylasının kirazı altı ay bulunur.
Mesiregâh-ı Alaşehir
Bu şehrin cânib-i cenûbunda ılıcalar ile şehir mabeyninde bir mesire ve teferrüçgâh vardır ki misli meğer Konya’da Bağmeram yahut Malatya’da bağlar ola ama bunlardan gâliptir kim methinde diller kâsırdır. Rum ve Arap ve Acem seyahati içre Alaşehir’in Hüseyin Pınarı mesiregâh deyu müntehi-yi afaktır. Hıyâbân-ı acemde nişan verir biri cây-ı server-makâm latiftir kim günâgün sofalar ve havuz ve saz ve divanlar vardır kim selâtin-i seleflerin nazargâhıdır. Nice yerden âb-ı hayat akıp cârileri var kim her biri serbat zuhur gibi cereyân edip ahali-i şehir bu cây-ı serverde zevk-ü sefâ ederler. Bu mahalde bir çınar-ı azîm var kim her dalı üçer ademdir. Ağusu kim kırk ve elli beş zirâ tûyludur. Ve cüssesinin kalınlığı iki destar ihât eder cüssedâr ve sayedâr ve üç semaya ser çekmiştir. Sâyesinde nice cemiyetlerinde beş altı bin âdem cem olup sâyelenüp ıyş-u işret edip Hüseyin Pınarında zevk-ü sefâ edip günagün fasıllar ederler böyle vâcib’ül-şerdir. Bir mesiregâh-ı kadimdir.
Germâb-ı Alaşehir
Eyalet-i Anadolu’da meşhur germâbın biri dahi budur. Cem-i selâtin-i seleflerin nazargâhı bir ılıcadır. Şehre karîbdir. Ve bu şehrin âyânından Yıldırım Han imamı ve mütevelli ve şeyh Sinan oğlu ve gayrı ahbab ile vedâ edip Sart pazarına gidenler ile..“