Turdak sporcuları hem yürüdü hem de ziyafet çekti
TURDAK olarak bu hafta Alahıdır Köyü, Kanlıdere, Eski Alahıdır’dan başlayıp Payamgediği ve Tolaztepe’den geçerek Ankara-İzmir asfaltında bitecek bir yürüyüş parkuru belirlemiştik. Etkinliğe katılan TURDAK üyeleriyle yine sabah 07.00 de aracımızdaki yerlerimizi alarak yürüyüşü başlattık.
Daha uykusundan yeni uyanan köylüler pencere perdelerini aralayıp “Kim ki bunlar?” dercesine bize bakıyorlardı. Bir yanda kuzuların, oğlakların melemesi, bir yandan köpeklerin havlamaları bir yandan kuş sesleriyle şu an terk edilmiş Eski Alahıdır köyüne doğru yola koyulduk. Kanlıdere içindeki muhteşem patikalardan Mısır’daki sfenksleri andıran Adayar’ın dibinden sık sık molalar vererek ilerledik. Dışı gerçekten harap, içi dışa oranla biraz daha iyi durumdaki cami önümüzdeydi. Çevresini otlar bürümüştü. İçeri girdiğimizde mihrabı, minberi ve hutbe mahalli belirgin biçimdeydiler. Belki de “Allahın evi” dir diye fazla talan edilmemişti. Duvarlarında çiçek motifleri, ayet yazıları hala belirgin biçimde okunup görünüyordu. Bakımsızlığa karşın zamana direnen bu dini yapı hepimizi bir anda büyüledi. Caminin tam karşısında zamanında genç kızların maniler söyleyip türküler çağırdığı, yavuklusuna mendil bıraktığı şu an oluğundan bir damla su bile akmayan çeşme herkesi bir anda hüzünlendirdi. Atalar takvimine göre son olarak toprağa düşen cemre ile bahar tamamen kendini göstermişti. Papatya, lale ve diğer kır çiçekleri açmış, badem ağaçları tacını giymiş gelin gibi yol kenarlarında adeta bizi selamlıyorlardı. Bir an dedelerimizin ne kadar dinç ve doğal bir yaşam sürdüklerini düşündük. Nasıl olmasın ki? Her yer doğal gıda; kapurcak, kazayağı, kaymaklık, turpotu, şevketibostan, eşekhelvası, dağ kekikleri… Hepsi birer şifa kaynağı olan otlarlarla beslenip temiz havada uzun yaşamışlar. Çoğu arkadaşımız hem tanıdığı bu otlardan toplayarak yol aldı. Yine terk edilmiş beş on evlik eski Halilkahya köyü hemen altımızdaydı. Tarlalara giden traktör yolu burada bitti. Orman içindeki patikaya daldık. Her yer yosun kaplamıştı. Yoğun yağışlar orman toprağını, taşları, ağaçların gövdelerini sanki yeşil bir halı gibi örtmüştü. Sarıkür tepesine ulaştık. Buradan güneydeki Gürlevik Kanyonu tüm azametiyle görünüyordu. Bulduğumuz patikadan Düdük Deresi’ne indik. Yol kenarındaki, bir hayırseverin yaptırdığı, yaz kış akan çeşme başında konaklayacağız. Parkurun birinci bölümü sona erdi. Burada hem mola vereceğiz hem de terden ıslanmış giysilerimizi değiştireceğiz. Önceden terbiye edip alüminyum kâğıtlara sararak hazırladığımız sucuk ve tavukları yaktığımız ateşin közünde pişireceğiz. Yaktığımız koca meydan ateşi bizi hem kuruttu, hem ısıttı hem de etlerimizi pişirdi. Etlerle kendimize çektiğimiz ziyafetten sonra başkanın çaldığı düdükle hareketin başlayacağı anlaşıldı. Hemen aşağımızda aktığı yerde girdaplar yapan Gürlevik Şelalesi var. Bu muhteşem manzara fotoğraf çekme meraklısı arkadaşları biranda ilgisini çekti Burada grup ikiye ayrıldı. Yorgun düşenler asfaltı izleyerek Akçapınar köyüne varacak. Etkin grup Gürlevik Deresi’nin azgın sularını aşıp patika ve orman içinden Payamgediği yolundan Çıkrıkçı doğusundaki Tolaztepe’yi izleyerek İzmir yoluna inecek. Grup hemen hareket etti. Keyiften bağıranların sesleri ormanı dolduruyordu. Akçapınar’a varan grup kahvede birer ikişer çay içesiye değin hızlı ilerleyen grup Payamgediği ve Tolaztepe’yi bir anda aşıp İzmir yoluna inmişlerdi bile.
Burada aracımıza pozitif enerji yüklenmiş olarak neşeyle doluştuk. Yine dönüş yolundaydık…HABER MERKEZİ
Yorumlar
Kalan Karakter: