Turdak'la Yuntdağı Köseler'den Antik Aigai’ye
TURGUTLU Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü (Turdak), değişik ve yeni parkurlarda yürümeyi sürdürüyor. Geçen hafta Kemalpaşa, Ören kanyonu tırmanışlı yürüyüşün ardından bu pazar Manisa Yunt Dağı taraflarında “Aigai” Antik kenti gezisi ve yürüyüşü gerçekleştirdi.
Kulüp üyelerinden Ali Aybal; bu etkinliği şiirsel bir anlatımla gazetemize aktardı.“ Geçen yıl yine bu Dumanlı Dağları'nın devamında kurulmuş olup yine 12 aiol kentinden biri olan Temnos Antik Kenti'ni gezmiştik. Temnos'a ilk kazmayı vuran Melatos/ Malaos kâhinlerin uyarılarına uyarak arabasının tekerinin kırıldığı ilk yer olan buraları gibi taşlık/kıraç ve susuz bir alana kentini kurmaya başlıyordu. İnsan düşünmeden edemiyor. Buraya Yunanistan'dan İsa'dan Önce yedinci-sekizinci yüz yıllarda ilk gelen Aigalılar'ın liderleri acaba yine arabalarının tekerleri kırıldığı için mi burayı Gün Dağı'nın bu tepesini yurt edindiler. Yahu bunlarda hiç mi akıl yoktu. Arabanın tekeri zaten düz yolda pek de kırılmaz ki. Ancak buraları gibi susuz, taşlık arazilerde kırılır Sabah yürüyüşlü geziye ilk başladığımız Köseler Köyü de böyleydi. Adından da anlaşılacağı üzere çevresiyle köse bir köydü. Küçük meşeliklerden başka çevresinde şöyle gür ormanlar neyin yoktu. Köyden aşağı doğru indiğimizde bir bahçe içerisinde yedi tane sarnıç görmüştük. Yağmur suyunu toplayan bu sarnıçlardan köyün başka yerlerinde de olduğunu öğrenmiştik.
Biraz daha inince sola dönüyoruz. Biz 29 Turdak'lı köyden aşağı doğru inerken bir bahçe içerisinde yedi tane sarnıç gördük. Köyün alt yanındaki dereye 6-7 yıl kadar önce bir gölet yapmışlar. Bu sene çok yağmurlardan olacak, fazla su üzerindeki tahliye kanalından ılgıt ılgıt akıyordu. Göletin kuzeyindeki kıraç tepelerden ilerliyoruz. Bir inişten sonra sol yamaçtan devam eden yola girmiştik. Aşağıda bir dere çağıl çağıl akıyordu. Derenin karşı yamacında uçuşan beyaz kelebek topluluğunu andıran koyun sürüsünden ve bizden başka çevrede göze çarpan tek canlı yoktu. Az sonra yolun kenarlarına çöküp ormana/çevreye saygı sessizliği saygı duruşumuzu yapıyoruz. Üç dakika gözlerim kapalı, sadece aşağıdaki sonradan adının Kocaçay olduğunu öğrendiğim suyun sesini dinliyorum. Kuşlar bile terketmişler burayı. Az sonra derenin yakınlarında antik taşlarla karşılaşıyoruz. Burası gideceğimiz Aigai halkının tapınma yeriymiş: Apollon Khresterios Tapınağı. Tapınakta başta Apollon olmak üzere bazı İyon/Olimpos tanrılarının heykelleri varmış. Tapınak da 17. Yıldaki büyük depremle yıkılmış. Alt tarafta değirmene benzer bir yapı gördük. Sandım ki Aigalılar'ın değirmeni. Düşününce olmadığını anladım. Karışık antik taşlardan yapılmış. Aigalılar yapmış olsalardı bir düzene uygun yaparlardı. Sonradan yıkıntı taşlarla yapılmış.
"Kimbilir? 50/60 nesil öncesi dedemle nenem buradan/bu antik yoldan elele/göz göze yürümüşler, Türkü söylemişlerdir belki de" diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Her ne kadar Orta Asya'dan gelmiş olsak da bir yanımız Aigalılar'a karışmış olamaz mı...Arya da söylemiş olabilirler. Benim nenem dedem olmaz da seninki olabilir.
Sol yanımızda Kocaçay haşmetiyle akmaya devam ediyor. Kocaçay'ın yataklık ettiği heybetli kanyonun kuzey yamacında ilerleyen Antik yoldan giderken karşımızdan gelen başka gruplarla (Buca gruplarıyla) karışıp fotoğraf çekiliyoruz. Bugün çok sakin olan Nadide Kurşova arkadaşımızın sevimli köpeği “Çiko,” onları görünce bizi de ardına alıp şımarıyor, habire hefliyor."
Antik yol kenarındaki bir bağ evi kenarında mola veriyoruz. İlk dikkatimi çeken, değirmen örneğindeki gibi bağ evinin duvarının da antik yol taşlarından yapılmış olduğuydu. Solumuzdaki Kocaçay vadisinden aradaki tepe nedeniyle ayrılıyoruz. Sağımızda bahçeler. Buradaki bahçelerden bağ olmuş, meyvelik olmuş.
Asfalt bir yoldan sonra antik kentin girişinde yemek ve kent için yarım saatlik mola vermiştik. İçine yarım soğanı doğradığım yarım ekmekli ton balığından oluşan öğle yemeğimden sonra giriş meydanının solunda bulunan kulübedeki görevlinin uyarıları doğrultusunda çantalarımızı dolmuşta bırakarak kente doğru keşfe çıktık.
Taa! Apollon Tapınağı'ndan beridir iki buçuk km'dir devam eden kentin taş döşemeli yolundan yürümeye devam ediyoruz. Solda muhtemelen kent sakinlerinin oturduğu taş koltuklardan bir oturma grubu oluşturmuşlar. Ortasında da taş masa. Sağda ise telörgü içinde sıra sıra lahitler vardı. İçlerinden biri önemli birine ait olmalı ki; üzerindeki kabartmalarla daha da dikkat çekmekteydi. Tahminimiz üzere şehri çevreleyen surlardan içeri giriyoruz. İlk dikkatimizi çeken, Kuzey Hamamı başlıklı bilgilendirme panosunun karşısındaki yapı oluyor. Bilgilendirme panosunda "Kentin en önemli kamu yapılarından olan Kuzey Hamamı'nın yapım sırasında yaşanılan zorluklardan söz ediliyor. İşaret ettiği üzere hamamın yolun sol tarafındaki eğimli arazi üzerine görkemli bir istinat duvarının üzerine yapılabilmiş olmasından ve hamam suyunun kentin güneyindeki sarnıçlardan sağlandığından söz ediyor.
Kuzey Hamamı'ndan sonra sonradan yapılan Yeni Kapı'dan içeri giriyoruz. Soldaki tek odalı küçük yapılar deri işleme atölyeleriymiş. Aigalılar çok iyi keçi yetiştirirlermiş. Keçilerinin etleri ve sütlerinden ayrı bir de derilerinden parşömen kağıdı yapar, komşu Pergamon pazarından dünyaya satarlarmış. O yıllarda bu parşömenler kağıt olarak kullanılır, üzerlerine yazı yazılır, kitap bile olurmuş.
Şehrin doğusuna doğru gittiğimizde kent meclisi binası ile karşılaşıyoruz. Daha sonrasında aşağı doğru kıvrılınca da Agora. Kent sakinleri Agora'da Kanyon'da akan Kocaçay manzarası eşliğinde alışveriş ederlermiş. Bir de balık ve et pazarı var, yuvarlak tabanlı. Az daha güneye doğru gidince kültürel bir yaşam alanı olan Gymnasion ve Tiyatro karşımıza çıkıyor. Aigalılar çok temizlermiş. Bir de Güney Hamamı çıkıyor karşımıza. Yol kenarlarında birkaç tane sarnıç görmüştük.
Tepeyi nerdeyse tam dolandığımızdaysa kuzey tarafın en yukarısında yine 17.Yıldaki büyük depremde yıkıldığını tahmin ettiğim Tanrıça Athena Tapınağı'nın kalıntısı taşları görüyoruz. Tapınağın alt yapısında tonozlu taşlar kullanılmış mıdır? bilemiyoruz. Ama bildiğimiz, koskoca bir tanrıçanın ne kenti, ne de kendi tapınağını bir depremde koruyamamış olmasıdır. Apollon da kendi tapınağını koruyamamış; 12. Yüzyıl sonrasında şehre hakim olan Saruhanlılar, Osmanlılar, belki de Cumhuriyet Türkler'i tapınak taşlarından değirmen inşa etmişler kendilerine.. Athena tapınağı kalıntılarından Köseler Köyü ve köyün kuzeyinden başlayıp denize Şakran'a doğru uzanan, arkada kısmen görünenlerden başka 55 tane yel değirmeni (RES) santrali saydım. Onlar da dağların tepelerinde ama haklı bir nedenleri var. Aigalılar'ın tek haklı nedenleri de güvenlik olmalı bence. Bu tepede olmalarına rağmen şehrin çevresini yüzlerce metre surla çevirmişler. Konumları nedeniyle İ.Ö 500'lü yıllardaki Lidya Krallığı'nı sona erdiren Pers istilalarından korunabilmişler. Elbette ki bir saate sığmadı antik kentteki gezimiz. Otobüse biniyor, İyon dilinde kelime anlamı Keçi olan Aigai'den ayrılıyoruz. Unutmadan bunu da araya sıkıştırayım. Yaşadığımız bölgeyi ve sınırındaki Akdeniz'e adını veren "Ege" adı buradan geliyormuş. Yolda yine uyudum. Tıpkı sabahki gibi. Neden sonra levhasında kocaman harflerle "Obasya" yazan bir yere dönüyoruz. Burada yarım saatlik bir molamız varmış. Obasya düz bir alana kurulmuş. Meydanındaki iki atın şahlandığı kapısından içeri giriyorsunuz. Yund Dağları Müzesi var. Çok güzel ekşi maya ekmeği olan taş fırını da var.. Lokantası da...gözleme, bazlama evi de...Girişteki meydanın doğu kısmında Türkler'in yuvarlak beyaz çadırlarını andıran tek odalı, banyo/tuvaletli evler yapılmış. Batı kısmında da hobi bahçeli küçük ahşap evler... Kiralıyor ve ya satın alabiliyorsunuz. Fırının hemen bitişiğinde tekerinin kırık bir kağnı arabası duruyor. Kimbilir bunların da mı ola tekerleri kırılmış da burayı mesken tutmuşlardır... Gece konaklayabiliyorsunuz; kalmasanız da görüp bir şeylerle doyunacağınız, susuzluğunuzu giderebileceğiniz ilginç, egzotik bir yer burası. Arada uzun turlara gittiğim oluyor. Bisikletimin tekeri hiç bir yerde kırılmasın, aman. Kırılırsa kalamam... Kalırsam da gelemem... Gelirsem de yıllar sonra kimseyi bulamam." ifadelerini kullandı.
Yorumlar
Kalan Karakter: