''KÜLLERİNDEN DOĞAN KASABA’DAN,KABUĞUNA SIĞAMAYAN BİR KENT’E '' Dr. Mehmet Özkara yazdı..
Bugün sizlerle, Musalar Yeniköy Muhtarı ve Turgutlu Kent Konseyi Başkanı Dr. Mehmet Özkara'nın kaleme aldığı "Küllerinden Doğan Kasaba’dan Kabuğuna Sığamayan Bir Kent’e" başlıklı çalışmasını paylaşıyoruz. Dr. Özkara, Turgutlu’nun tarihsel süreçte yaşadığı zorlukları, küllerinden yeniden doğarak modern bir kente dönüşme hikayesini ve günümüzün gelişen dinamiklerini etkileyici bir dille anlatıyor.
Bu değerli yazıyı, geçmişle günümüz arasında bir köprü kurmak ve Turgutlu’nun zengin tarihini siz değerli okurlarımıza aktarmak adına sunuyoruz. Keyifli okumalar dileriz.
“Küllerinden Doğan Kasaba” terimi mecazi bir anlamdan öte tamamıyla gerçeğin kendisini ifade etmektedir. 4Eylül1922 tarihinde işgal ettikleri topraklarımızda kalamayacaklarını anlayan Yunan Güçleri Kasaba’nın Küllük Mahallesi diye anılagelen bir parçası dışındaki her yerini ateşe verdi. Dumanları üstünde tüten ve tamamıyla yanmış-yıkılmış olan o acı günlerin Kasabasından günümüzde konuşlandığı coğrafyaya sığamayan modern bir kente dönüşümüzün kısa hikayesini bu yazıda sizlerle paylaşacağım.
7 Eylül 1922 tarihinde düşman işgalinden kurtularak gelişim savaşına başlayan Kasaba’mızın ilk olarak hangi tarihlerde nasıl kurulduğuna kısaca göz atalım.
Sultan 2.Bayezid (1481-1512) dönemine ait bir maliye kaydında bir timar birimi olarak ayrılan ve adı ‘Turudlu’ olan bir köyden söz edilmektedir. 1530’lu yıllarda bir köy olarak 120 hane yerleşik, 100 hane yörük olmak üzere 1200 kişiyi barındırdığı tahmin edilmektedir. İlginçtir ki, o sıralarda Manisa 7000 kişiyi barındırırken İzmir yalnızca 1100 nüfusluydu. Diğer bir ifadeyle İzmir’den daha kalabalık bir nüfusu barındırıyorduk.
Antik uygarlık şeritlerini barındıran Turgutlu’nun Türk egemenliği altına girişi 1300’lü yılların başında Saruhanoğulları ile gerçekleşmiştir. Muhtemelen bu sıralarda buralarda yaşayan bir Türkmen topluluğu adından dolayı başlangıçta ‘Turudlu’ olarak anılmıştır. Turgutlu’nun içinde bulunduğu bölge Manisa’dan önce Saruhanoğulları hakimiyeti altına girmiş, hatta Saruhan Bey’in bölgeye yönelik girişimleri bu civardan olmuştur.
Bir Yörük yerleşim alanı olarak kurulan Turgutlu, 16. ve 17. yüzyıllar boyunca gelişmesini sürdürmüş, Kasaba özelliği kazanmış, Orta ve Batı Anadolu’da gelişen küçük kır yerleşimlerinin bir örneğini oluşturmuştur. Kent bu bölgeleri İzmir’e ve limanına bağlayan güzerğahtaki konumuyla da yüzyıllar boyunca çok önemli bir noktada bulunmuştur. Ayrıca, Turgutlu çevresindeki köylere serpilmiş olan “Araplu” Türkmenlerine ait deve kervanlarının bünyesinde taşıdığı ürünleriyle beslemiştir kendini.
Turgutlu, 16. yüzyılın son çeyreğine doğru epeyce büyümüş, mahalleleri olmuştur. Bu tarihlerde bir cami, dört mescid, bir mekteb, bir hamam, iki zaviyenin kayıtlı olduğu saptanmıştır. 17. yüzyılın başlarına kadar köy olarak anılmasına karşın kent fiziki olarak büyümüştür ve ‘Kasaba’ kimliğine kavuşmuştur.
Turgutlu 18. yüzyılla birlikte ‘voyvodalık’ statüsünde yönetilmeye başlamıştır. İltizama, yani belirli bedel karşılığında gelir kaynaklarının kiraya verilmesi suretiyle kazanç elde etmeye yönelik bu sistemle Turgutlu’da karşı karşıya kalmıştır. Karaosmanoğlu ailesinden gelen birçok ayanın Kasaba tarihine damga vuran adaletsizlikleri yaşattığı bilinmektedir.
Kasaba 1835 yılında sınırları içinde bulunduğu Manisa kazasına nahiye statüsündeyken toplam 5153 erkek nüfusa sahipti. Daha sonra Osmanlı yönetimindeki Osmanlı İdari değişikliği sonucunda 1864 ‘Teşkil-i Vilayet Nizamnamesi’ gereğince, ‘kaza’ statüsüyle Saruhan’a bağlanmıştır. 1866 yılında demiryoluyla İzmir’e ulaşım imkanı bulan ve 1872 yılında belediye düzenlemelerine kavuşan kentin Osmanlı yapılanması 1919 Yunan İşgali ve ardından 1922 deki büyük yangın ve tabii Cumhuriyet rejiminin başlamasıyla son bulmuştur.
1919 Yunan İşgalinde, yönetenler halkı yanlış yönlendirmiş ve Rumların insafına terk etmişlerdir. Hürriyet ve İtilafçı yöneticiler ezgin, bezgin ve miskindiler. Kasaba, Yunanlıların Anadolu’da tutunmak için yığınak yaptığı bir merkez haline gelmiştir. Yunanlılar Kasaba’da öyle zulümler yapmışlar ki halk yollara düşmüş, grup grup göç etmek zorunda kalmışlardır.
Yunan ordusuna bağlı tahrip taburları, 4 Eylül 1922 Pazartesi günü öğleden sonra Turgutlu’yu ateşe verdiklerinde, mevcut olan 6000 hanenin 5800’ü yanmıştır. 3 gün süren yangından sonra burada hayatta kalabilen yalnızca 8000 kişi, bu kasabadan geriye kalan yıkıntılar içinde yaşamaya çalışmaktaydı.
1918 yılında 43619 olan nüfus verileri dikkate alındığında %74 lük bir azalma olduğu görülmektedir. Azalışta Yunan ordusuna yardım ve yataklık eden Ermeni ve Rumların Yunanlılarla beraber Turgutlu’yu terk etmiş olmalarının küçük bir rolü olsa da, esas itibariyle Müslüman-Türk nüfusunun ne denli büyük zarar gördüğü kanıtlanmış olmaktadır.
Kurtuluş Savaşında kahraman ordumuza mağlup olan düşman orduları kaçarken, 7 Eylül 1922'de Turgutlu'dan ilk kez geçen Atatürk aradan geçen 4 ay sonrasında Ocak ayında şehit kanlarıyla sulanmış Turgutlu'ya tekrar gelmiştir. 26 Ocak 1923'de özel trenle Salihli'den Turgutlu'ya gelen Atatürk'ü istasyonda Turgutlu'nun tüm halkı coşkuyla karşılamıştır. Başkomutan burada yaptığı konuşmada; " Biliyoruz ki büyük sefaletler ve felaketler geçirdiniz, evleriniz yakıldı, hemşehrilerinizden birçoğu şehit edildi. Fakat bütün bu cenk sizin için heyyetimiz için bir uyanma ve uyanıklık olmuştur. Biz bu uyanışla çalışırsak artık o kara günlerin tekrarına imkan olmaz" demiştir.
Neticesinde, 9 Temmuz 1924 tarihini taşıyan Anadolu Gazetesindeki bir haber ‘Kasaba Kaymakamı Seraceddin Bey’in yangının yıkımına değindikten sonra enkazın giderilmesi için mühendisler Ziya ve Selahaddin beylerin yeniden imar için tanzim ettikleri haritayı açıklamıştır.
Yunan işgalinden sonra harabeye dönen Turgutlu, 1925-1926 yıllarında dönemin son mimari teknikleri kullanılarak tekrar inşaa edilmeye başlanmıştır. Bu yıllarda Turgutlu'nun Ahmetli ve Dağmarmara adlı 2 nahiyesi ve 44 köyü vardı. 1926-1927 yıllarında köy sayısı 43'e, 1927-1928 yıllarında ise 38'e düşmüştür. İlçe nüfusu ise 1925-1926'da toplam 32.290'dır. Bu yıllarda Turgutlu merkez ve köylerde toplam 16 ilkokul vardı ve okur-yazarlık oranı Türkiye ortalamasının üzerinde idi. Yine aynı dönemde sağlık hizmetleri de ileri seviyedeydi. 10 yataklı bir revir bulunmaktayken 15 yataklı Belediye Hastanesi yapılmıştır. Ayrıca Urganlı Kaplıcaları da şifa amaçlı kullanılmaktaydı. Ekonomik açıdan da dönemin en belirgin özelliği ürün çeşitliliği ve pazara açılmanın ülkenin başka yerlerine göre daha erken başlamasıdır. Turgutlu'nun bilhassa bağları, tütünü ve pamuğu çok meşhurdu. 1925-1926 yıllarında İlçede 8.000 dönüm bağ mevcut olup yıllık ortalama 3.500.000 okka çekirdeksiz kuru üzüm alınmaktaydı. Cumhuriyetin ilk yıllarında tarıma ek olarak hayvancılık da yapılmaktaydı. Yıllık ortalama 2.800.000 kg. süt, 12.000 kg. yün ve 4.000 kg. keçi kılı alınmaktaydı. Yine bu dönemde tarıma ve doğal kaynaklara bağlı olarak kurulan fabrikalar, dönemin en modern ve üretken fabrikalarıydı.
Cumhuriyet ruhunun ilkeleri, özverileri ve disiplini Kasaba’nın Küllerinden yeniden doğmasını ve modern yapılanmaya ve çağdaşlığa kucak açmasını sağlamıştır. İlkokul eğitiminden başlamak üzere Türkocağı, Millet Mektepleri, Spor Kulüpleri, Halkevi ve Muallimler Birliği gibi kuruluşlar Cumhuriyet rejiminin kültürel temellerini oluşturmuştur. 1926 yılında Cumhuriyet Mektebi ile ilköğretimde çağdaşlık yolunda çok önemli bir adım atılmış, 1928 yılında da İsmet Paşa Mektebi yeni A-B-C ile derslere başlamıştır.
1937 yılında günümüzün Sevinç Parkı çevresinde ortaokul açılmış, 1938 yılında Halkevi faaliyete geçirilerek burada yabancı dil kursları, konferanslar, piyesler sahneleme, müzik grupları oluşturma, hatta cezaevlerinde suçlular için okuma yazma kursu açabilecek düzeye gelebilmeleri kıvançla anımsanacak katkılar olmuştur.
Yılların derdi olan temiz su sorunu da Belediye Başkanı Cevdet Öktem’in öncülüğü ve az gelen paranın ova ürünleri gelirlerinden halkın yaptığı yardımla nice uğraşlardan sonra 1938 yılında su tesisatı yerleştirilmiştir. Kurtuluşun hemen ardından toparlanmaya başlayan Turgutlu, kısa sürede ayağa kalkmış, iktisadi ve içtimai dinamiklerini tekrar kazanmıştır. Küllerinden doğmak terimi böylelikle mecazi anlamdan çıkarılarak gerçeğe dönüştürülmüştür.
1935 yılında 40.735 olan toplam nüfus, 1970 yılına gelindiğinde 80.050 ye ulaşarak tam iki katına çıkmıştır. Tarımda makineleşmenin hızlanması ve toprak sanayi tesislerinin kurulmasıyla dışarıdan göç almaya başlayan Turgutlu büyümeye devam etmiştir. 1970’li yıllarda toprak sanayinde Türkiye’nin en büyük üreticisi konumuna yükselmiş ve buna bağlı olarak göç almaya devam ederek Türkiye’nin en kalabalık ilçelerinden biri haline gelmiştir.
Bu yıllara nostaljik bir bakış yaptığımızda, Koza Pazarının merkez olduğunu, etrafında 3 bankanın yer aldığını, koza pazarından şu anda konuşlu bulunan Kent Müzesine doğru olan sokağın üzüm tüccarlarının yoğun olduğu ana ticaret merkezi olduğunu, şu andaki öğretmen evinin bulunduğu yerlerin demirciler çarşısı olarak sanayi ihtiyacını karşıladığını hatırlayabiliyoruz. Koza Pazarından başlayıp Dereköy camiye ve oradan Demirciler camisine kadar uzanan caddesinde haftada bir gün Pazar kurulur ve köylüsü kasabalısı buradan hiç sıkışmadan alışverişlerini yaparlardı. Devamlı çalışan üç tane kapalı sinema salonunun yanında yazları hizmet veren beş açık sinema salonlarımız vardı. Sokaklarında bozaçeyn diye bağırarak sırtında taşıdığı bozayı satanların sesleri, şam şam diye seslenerek üç tekerli küçük arabasıyla kasabanın meşhur şam tatlısını satanların sesleri birbirine karışırdı. Tabii ki genç nesiller bunları ancak aile büyüklerinden duyarak öğrenebilirler.
1970 den 2023 yılına kadar olan sürede, içinden Ahmetli gibi bir ilçeyi de ayırmış olmasına rağmen nüfusu 177.071’e ulaşmıştır. Sanayi bölgeleri hariç olmak üzere 8.792.800 metre karelik bir alan yerleşim yeri olarak kullanılmaktadır. Sanayi bölgeleri ve yerleşim yerlerinin tümünde 79.391 konut, 17.433 işyeri ve 619 yazlık yer almaktadır. 16 banka hizmet verirken 89 ATM mevcuttur. 300 yataklı devlet hastanesi ve bir özel hastane ile sağlık hizmetleri verilirken 74 eczanesi bulunmaktadır.
Günümüzde, 54.264 araç sayısı, 30.357 otomobil sayısı mevcuttur. 9 Eylül 2011 tarihli bir habere göre; 142 bin nüfusu ile Manisa ilinin nüfus yönünden en büyük ilçesi olan Turgutlu'da, resmi kayıtlara göre trafiğe tescilli motorlu araç sayısı 42 bini bulurken, bunların 18 binini motosiklet oluşturmaktadır. Yaklaşık 2 bin adet de tescili yapılmamış motosikletin trafikte dolaştığının tahmin edildiği Turgutlu'da, ayda meydana gelen ortalama 25 kazanın 15'ine motosikletlerin karıştığı belirtilmiştir. 13 yıl önceki bu rakamların giderek artmış olduğu malumdur. Coğrafi yapısı ve iklimsel koşulları ile 12 ay motosiklet kullanımına uygun olan Turgutlu'da, motosikletlerin özellikle otomobil, kamyon gibi diğer araçlarla çarpışarak yaptıkları kazaların önlenmesi için İlçe Emniyet Müdürlüğü ve Turgutlu Belediyesi'ne çok önemli görev düşmektedir.
Eğitim bakımından durumumuz şöyledir: 3.000 civarı şahıs okuryazar değildir. 16.000 şahıs hiçbir eğitim almamış ancak okuma yazma bilmektedir. 43.400 şahıs ilkokul mezunu, 28.500 şahıs ortaokul mezunu, 14.280 şahıs ilköğretim mezunudur. 18.900 kişi üniversiteyi bitirmiş, 1.500 kişi yüksek lisans yapmış ve 133 de doktora yapmış olan şahsımız vardır. (Not: Bu araştırma nüfusumuzun 160.000 civarı olduğu dönemlerde yapılmış olup günümüz verileri henüz incelenmemiştir.)
Yerleşim yeri olarak kullandığımız alan, barındırdığımız nüfus, mevcut araç sayıları göz önüne alındığında oldukça dar bir alana yoğun bir nüfus ve fazlaca aracın sıkıştığını görmekteyiz. Kabuğuna sığamamak ile ifade etmek istediğimiz durum budur. Dışarıdan gelecek olan göçleri önleme imkanının bulunmadığını kabul ederek, yerleşim alanlarını genişletmek ve gerekli alt yapıları oluşturmak önümüzdeki dönemlerde aşmamız gereken önemli sorunlar olacaktır.
Gelecek şüphesiz ki tarihin yörüngesinde biçimlenecek, olumlu veya olumsuz sayılan yapılanmaların, iç ve dış etmenlerin etkisinde kalacaktır. İnsan geçmişinden kaçamayacaktır, ancak geleceği şekillendirmede onun tercihleri önemli olacaktır. Bu tercihler ise, geçip geldiği belirsiz pırıltıları düşünerek, içinde barındıkları toplum ve doğaya nasıl hizmet edebileceklerinin çözümünü bulmakla mümkün olacaktır.
NOT: Bu yazı bilimsel bir makaleden ziyade bir gazetede yayınlanmak amacıyla hazırlanmıştır. Bu nedenle dipnot ve kaynakça gösterilmemiştir. Ancak, Kasaba ile ilgili araştırmalar yaparak eser ortaya koyan bazı isimleri burada anmak yerinde olacaktır. En başta Prof. Dr. Salih Özbaran, Kasaba Yazıları ile geçmişe ışık tutmuştur. Turgutlu Belediyesi 20. Yüzyılda Turgutlu adlı eserin bilimsel bir şekilde kütüphanelerde ana kaynak olmasını sağlamıştır. Prof. Dr. Nurettin Gülmez ve Prof. Dr. Necdet Bilgi ile birlikte Mehmet Gökyayla’yı da burada anarak teşekkür etmemiz yerinde olur.
Editörün Notu: Bu makale, yazarın kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazının içeriği ve sorumluluğu tamamen yazara aittir.
Yorumlar
Kalan Karakter: