Mehmet Gökyayla
Turgutlu Kent Müzesi sorumlusu Mehmet Gökyayla Kayrak Köyünün tarihi mezarlıklarını Yankı Gazetesi’ne anlattı. Gökyayla yazısında şu ifadelere yer verdi:
“Dünyanın tüm toplumlarında ölüm çevresinde oluşan çeşitli ritüeller, inanışlar mevcuttur. Adem Sağır’ın ifadesiyle, “bir taraftan ölümsüzlük tutkusu içerisinde ölüme karşı duyulan korkular, ‘ölümün inkarı’ şeklinde sosyo-psikolojik sonuçlarla ortaya çıkarken, diğer taraftan ise ölümün etrafında gelişen topluluk imajlarının, merasimlerinin ve çeşitli ritüellerinin karşımıza çıktığı görülür.”[1] Defin şekillerinden inanışlara, ölüm sonrası uygulamalardan mezar ya da mezar taşı şekillerine kadar tüm bu uygulamalar, insan topluluklarının kültürü ve tarihi ile ilgili bilgiler vermektedir. Dolayısıyla mezar ve mezarlıklar, tarih araştırmalarının en temel dayanaklarından, ilgi alanlarından birisini oluşturmaktadır.
Türkiye’de mezar kitabeleri ile ilgili çalışmalar, son yıllarda giderek artmakta; konunun önemi hem tarihçiler hem de sanat tarihçileri tarafından giderek daha çok takdir edilmektedir. Özellikle 2000’li yıllardan itibaren bu konuda yüksek bir ivmelenme söz konusudur.[2] Mezar taşları ya da kitabeleri ile ilgili söz konusu çalışmalarda çoğunlukla eski Türkçe ya da Osmanlıca dediğimiz Arap harfli kitabelerin günümüz Türkçesine aktarımı yapılmakta; bazılarında ise kitabeler, sanat tarihi açısından ele alınmaktadır. Ancak mezarlıkların bulundukları yerler ve bu yerlerin çevrelerine göre nasıl bir bağlamda bulunduklarının maalesef üzerinde durulmamaktadır. Halbuki insanlığın tarihî seyri içerisinde çok kısa sayılabilecek birkaç yüz yıl öncesine ait bile olsa, mezarlıkların bulundukları yerler, kitabelerde yazılanlar, bölgeye ait arşiv belgeleri ve çevrede ikamet eden insanların hatıralarıyla birlikte yerleşim ve imar tarihi ile mazide bölgede yaşayanlara dair önemli veriler sunmaktadır.
Turgutlu’nun yüksek rakımlı köylerinden birisi olan Kayrak’ın yakınlarındaki ikisi tamamen metruk olan üç eski mezarlık da anlattığımız bağlamda incelenmeye değer durumdadır. Köyün üç farklı bölgesinde konumlanmış olan mezarlıklar, bulundukları alanın yanında köy halkının halen hafızasında yaşayan hatıralarla birlikte bölgenin tarihi ile ilgili olarak bizlere kıymetli ipuçları aktarmaktadır.
Kısaca özelliklerini ve bugüne aktardıkları bilgileri ele alacağımız mezarlıklardan ilki, Kayrak’tan yaklaşık 5 kilometre güneyde ve İzmir-Manisa il sınırına çok yakın bir konumdadır. İki il, iki ilçe ve dört köyün sınır noktasında olduğu için Sınırkavak denilen bu mevkiin yanında Kesköy ya da Kesikköy bulunmaktadır. Kesikköy’de bugün herhangi bir yerleşim mevcut değildir. Buradaki mezarlık da Kesköy ya da Kesikköy Mezarlığı olarak adlandırılmaktadır.
Kesikköy adının kökenine dair, Kayrak’la akraba olarak nitelendirilebilecek Çatalköprü köyünün[3] muhtarı Mustafa Teker’in söyledikleri, bölgenin geçmişindeki eşkıyalık olaylarıyla bağlantılıdır.[4] Mustafa Teker’e göre iki ova ve iki ilçe (Bayındır ile Turgutlu) arasındaki geçiş güzergâhlarından birisi olan Kesikköy civarında 20. yüzyılın ilk yıllarında egemen durumunda olan eşkıya çeteleri vardır ve bu çeteler, bölgede yaşayan insanlara zulmetmektedirler. Eşkıyaların buradaki birçok insanı ‘kesmeleri’ yani öldürmeleri yüzünden köy kısa zamanda boşalmış ve sonrasında da Kesikköy olarak anılmaya başlanmıştır. Kesikköy, halk ağzında ‘Kesköy’ olarak da söylenmektedir.
Kendisiyle aynı adı taşıyan dedesi de bu mezarlıkta medfun olan Mustafa Teker’in anlattıkları, Kayrak’ta söylenenlerle birlikte değerlendirildiğinde daha anlamlı hale gelecektir. Kayrak’ın köy kahvehanesinde köyün yaşlılarından dinlediklerimiz de doğrudan eşkıyalık olaylarına atıfta bulunmaktadır. Onların anlattıkları da köyün ismiyle bağlantılı olmasa bile, eşkıyaların zulümleri ile buraların önemli bir geçiş istikameti olması bilgilerini içermektedir.
Kesikköy isimlendirmesinin arazi yapısıyla ilintili olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Derleme Sözlüğü’ne göre ‘kesik’ kelimesi, tarla, bağ ve bahçe çevresinde açılan hendek, ark; tepelerin üzerindeki düzlük ve engebeli toprak anlamlarına gelmektedir.[5] Bugüne ulaşmasa da yakın geçmişte yapı kalıntılarının bulunduğu[6] Kesikköy yerleşiminin bulunduğu alan düşünüldüğünde kelimenin ‘tepelerin üzerindeki düzlük’ anlamı, çevre dikkate alındığında da ‘engebeli toprak’ anlamının köyün isimlendirmesi ile ilişkili olduğu çıkarımına varılabilir.
Yerleşim yeri ve mezarlığın bulunduğu saha, tam anlamıyla bir yayla görünümündedir yani yüksek bir bölgedeki çok geniş bir düzlüktür. Çevresinde ise yine tepeler yükselmektedir. Dolayısıyla burası bir anlamda engebeli topraklarla çevrilmiştir.
Kesikköy’ün mezarlığı, küçümsenmeyecek bir sahaya yayılmaktadır[7] ve mezarlıkta yüz kadar mezar taşı mevcuttur. Taşları zamanla yitip giden ya da devrilip toprak ile bitki örtüsü altında kalanlarla birlikte mezar sayısının belki de birkaç yüz olabileceği öngörülebilir. Mezar taşlarının çok büyük bir bölümü, yöreye ait ‘kayrak’ denilen taşlardandır ve üzerlerinde herhangi bir işleme ya da yazı yoktur. Kayrak taşlardan birkaç tanesinin yer üstündeki kısımları iki metreye yakın yükseklikleriyle dikkat çekmektedir. Bunların dışında mezarlıkta günümüze ulaşabilen iki adet Latin harfli Türkçe, üç adet de Arap harfli Türkçe ile yazılmış mezar taşı mevcuttur.
Alandaki en yakın tarihli mezar taşı 2009 yılına aittir ve bu kadar yakın geçmişe ait olan tek mezar da budur. Mezar, Kesikköy çevresinde çobanlık yapan, tüm hayatını burada geçirdiği için buraya defnedilen bir kişiye aittir. Tarih olarak onun öncesindeki mezar ise, Çatalköprü Muhtarı Mustafa Teker’in adını aldığı dedesine aittir ve merhumun ölüm tarihi 1942’dir ve torununun anlattığına göre, o da bölgede çobanlıkla uğraşmaktadır ve burada vefat ettiği için Kesköy Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Eski harfli mezar taşları ise sırasıyla 1251 (M. 1835), 1285 (M. 1869) ve 1319 (M. 1902) tarihlerini taşımaktadır. 1319 tarihli mezar taşında ‘Kayrak’tan Canbaz Hacı Hüseyin Ağa’ ifadesi yer almaktadır. 1285 tarihli olan ise İbrahim oğlu Ali’ye aittir ve Mustafa Teker’in mezarının hemen yanındadır.[8] Taşlardaki ifadeler ve torun Mustafa Teker’in söyledikleri doğrultusunda bu iki kişinin dede ve torun olabileceği anlaşılmaktadır.
Kesikköy hakkında herhangi bir arşiv belgesi maalesef mevcut değildir. Dolayısıyla burasıyla ilgili vereceğimiz bilgiler, eldeki diğer verilerden yola çıkarak yapacağımız yorumlardan ibaret olacaktır. Mezarlığın yeri, Kesikköy hakkında anlatılanlar ve mezar taşlarından yola çıkarak bu yerleşim yerinin bugün Kayrak ve Çatalköprü’de ikamet eden yörük topluluklarının öncülleri olduğu, aşiretin yazları Sınırkavak-Kesikköy civarında geçirdikleri, 20. yüzyılın ilk yıllarında eşkıyaların da etkisiyle burayı boşalttıkları anlaşılmaktadır. Sonrasında ise bu bölge, tamamen ve yalnızca çobanların yaşadığı bir alan haline gelmiştir. Zaman içerisinde çevredeki binalar da tamamen yıkılmış ve yerleşimin tek izi olarak mezarlık günümüze ulaşabilmiştir.
Kayrak yakınlarındaki ikinci mezarlık ise günümüzde yarı kullanılır diyebileceğimiz bir vaziyettedir. Mezarlık, İzmir il sınırının birkaç yüz metre içerisinde kalmaktadır ve Kayrak köyüne yaklaşık 6 kilometre mesafededir. Burada ilki 1943, sonuncusu ise 1997 yılına ait olan yalnızca 7 adet mezar yer almaktadır. Ormanlık alanın içerisinde kalan mezarlık, yörede arazisi olan bir aileye aittir. Sadece en eski mezar, bu aileden değildir. Onun da geçmişte burada arazi sahibi olan bir aileden olduğu anlaşılmaktadır.
Bölgedeki diğer metruk mezarlık ise Kayrak köyünün tarıma elverişli arazilerinin büyük bölümünün konumlandığı bölgede, köyün takriben 3 kilometre uzağında ve güneydoğusundadır. Bu mezarlığın alanı da oldukça geniştir. Alanın her yerinin yoğun olarak ot ve çeşitli bitkilerle kaplanmış olmasından dolayı mezarlığın tamamını maalesef hakkıyla inceleyemedik. Ancak görebildiğimiz kadarıyla burada da yüzden fazla mezar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Memeli Mezarlığı denilen bu mezarlık, Kayrak Muhtarı Cevat Önder’in ifadesine göre tam anlamıyla bir yörük mezarlığıdır. Dolayısıyla alanda sabit bir yerleşim söz konusu olmamıştır. Yörük topluluklarının çadırlarıyla bölgeye gelerek yayla olarak burayı kullanırken havaların soğumaya başlamasıyla daha alçak irtifadaki bölgelere göçtükleri anlaşılmaktadır. Mezarlığın birkaç yüz metre ilerisindeki ulu çınar ağacının çevresinde beş, altı çadır kurulduğunu halen köyün yaşlıları hatırlamaktadır.[9] Dönemin şartlarında cenazelerin nakledilmesinin önündeki zorluklar dikkate alınırsa vefat eden kişilerin en yakın mezarlığa defnedilmesi zorunluluğu rahatlıkla anlaşılacaktır. Yaz aylarını burada geçiren, hayvanlarını çevrede otlatan yörük topluluğu, yaylada vefat eden yakınlarını buraya defnetmişlerdir. Memeli Mezarlığı’nda yazılı bir kitabe tespit edilememiştir.
Kayrak köyü çevresinde tespit edilen üç mezarlık, yöre ahalisinin kültürü ve geçmişteki yaşama şekillerine dair bizlere önemli bilgiler vermektedir. Bunların en önemlisi, yöredeki konargöçer yörüklüğün yakın zamanlara kadar devam etmiş olduğu gerçeğidir. Ayrıca bölgedeki bir yerleşim yeri de, muhtemelen eşkıyalardan dolayı terk edilmiş; günümüzde orada bir köy olduğunu, neredeyse hatırlayan bile kalmamıştır. Günümüzde, kısaca anlatmaya çalıştığımız üç mezarlığın ikisi tamamen kullanım dışı kalmış ve bakımsızlıktan dolayı doğanın içerisinde neredeyse kaybolmuşlardır. Bu tür alanların hepsinin hakkıyla korunabilmesi, bakımlarının yapılabilmesi imkân dâhilinde olmasa bile, en azından tespitlerinin yapılıp mezarlıklar bütünüyle yok olmadan haklarında bilimsel çalışmalar yapılması, bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır. Yerleşik de olsa, konargöçer de olsa yerleşimin son tanığı olarak kalan mezarlıklar da yitip giderlerse bölge tarihi ile ilgili yapılacak çalışmalar eksik kalmaya mahkum olacaklardır.[10] “
Hasan Deniz Çizmeci
Yorumlar
Kalan Karakter: