Dr. M. Sadık Akyar: 'Siyasi ve hukuki istikrar için Türkiye-Suriye ilişkileri normalleşmeli'
KIBRIS TV’ye konuşan Turgutlulu Emekli Kurmay Albay, GAÜ Güvenlik Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. M. Sadık Akyar, Türkiye ve ABD arasındaki “Güvenli Bölge” mutabakatına dikkat çekti.
Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi Direktörü, Turgutlulu Emekli Kurmay Albay Dr. M. Sadık Akyar, Türkiye ve ABD arasında sene başından beri gündemde olan “Güvenli Bölge” kurulmasıyla ilgili mutabakata varıldığını söyledi. Tartışmalar devam etse de, ABD ile ilişkilerin bu denli problemli olduğu bir zamanda anlaşmaya varılmasının, Türk-ABD ilişkilerinin geleceği açısından önemli olduğuna değinen Akyar, bu anlaşmanın, F-35 krizine de olumlu yansıyacağının umulduğunu belirtti.
Akyar, bu anlaşma ve mutabakatlara rağmen, siyasi ve hukuki anlamda bir istikrar yakalanması için Türkiye- Suriye ilişkilerinin en kısa zamanda normalleşmesinin her iki ülkenin de yararına olacağını vurguladı. Bunun için belki ilk adımın inisiyatif almak anlamında Türkiye tarafından atılabileceğine işaret eden Akyar, “Türkiye bu konuda başlangıç olarak, Güvenli Bölge’nin tesisi ile gelişmeleri Suriye Hükümeti’ne Rusya veya BM vasıtasıyla bilgilendirme yaparak gerçekleştirebilir” dedi.
KIBRIS TV’de KIBRIS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ali Baturay’ın sunduğu “Markaj” programına konuk olan Sadık Akyar, Türkiye ve dünyadaki gelişmeleri değerlendirdi.
Güvenli Bölge’nin siyasi ve hukuki boyutu
GAÜ Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. M. Sadık Akyar, Türkiye ve ABD arasında sene başından beri gündemde olan “Güvenli Bölge” kurulmasıyla ilgili mutabakata varıldığının ABD Ankara Büyükelçiliği internet sitesinden yapıldığını belirterek bu tür açıklamaların ya ortak olarak veya aynı anda tarafların kendi merkezlerinden gerçekleştirdiğini söyledi. Şu ana kadar, TC Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı tarafından resmi bir açıklama yapılmadığını ifade eden Akyar, mevcut açıklama üzerinden değerlendirme yaparak, büyük ihtimalle TC makamları tarafından yapılacak açıklamalar ile ABD’nin açıklamalarının tam olarak örtüşmeyeceğini belirtti.
Akyar, ABD Ankara Büyükelçiliği tarafından yapılan açıklamada tarafların; Türkiye’nin güvenlik endişelerini giderecek önlemlerin hemen uygulanması, Güvenli Bölge kurulması ve buradaki gayretlerin koordinasyonu için “Müşterek Harekât Merkezi” (Yeri henüz paylaşılmamaıştır) kurulması, kurulacak Güvenli Bölge’nin, evlerinden ayrılan Suriyelilerin geri dönüşleri için bir barış koridoru haline getirilmesi konusunda anlaştığının belirtildiğini kaydetti. Sadık Akyar, Güvenli Bölge tesisinin üç buyutu olduğunun değerlendirildiğini ifade ederek bunların siyasi ve hukuki boyut, askeri ve ekonomik olduğunu söyledi. Siyasi ve hukuki boyutta, ABD ve Türkiye’nin anlaşmasıyla belirli bir aşama kaydedildiğini anlatan Akyar, güvenli bölge için bahsedilenin Suriye toprakları kısacası, ABD ve Türkiye’nin dışında bir bölge olduğunu belirtti.
Akyar, burada Suriye hükümeti ve Rusya gibi bir güç bulunduğunu belirterek şöyle devam etti: “Dolayısıyla ilerleyen günlerde, bu ülkelerden Türkiye’ye karşı değişik eleştiri ve yorumlar gelebilir. Bu hususun giderilmesi için, aynen Afrin Harekatı’nda olduğu gibi uluslararası toplumun sürekli bilgilendirilmesi uygun olabilir. Siyasi buyutun diğer yönü ise Türkiye ile alakalıdır. Türkiye’nin Güvenli Bölge kurulmasıyla ilgili siyasi hedefini belirlediğini öngörmekteyiz. Bu konu kamuoyu ile paylaşılmadığı için bilemiyoruz. Ancak bize göre siyasi hedefin; Suriye’nin toprak ve siyasi bütünlüğüne de vurgu yapılarak, Fırat’ın doğusunda bir terör devleti ve koridoru kurulmasının önlenmesi, Türkiye’de geçici koruma statüsü altında bulunan Suriye vatandaşlarının geri dönmesi için gerekli şartların sağlanması şeklinde olabileceği düşünülmektedir.”
Güvenli Bölge’nin mesafesi
Sadık Akyar, Güvenli Bölge kurulmasıyla ilgili askeri buyutun iki yönlü olduğunu ifade ederek birincisinin askeri harekat olduğunu söyledi. Daha anlaşmanın olabileceğine dair haberlerin duyulmasıyla birlikte, sınırların hemen karşısında bulunan yerleşim yerlerinde PKK/PYD’ye ait bez parçası, amblem ve işaretlerin indirilmeye başlandığını ifade eden Akyar, uzun zamandır Suriye’nin kuzeyinde ABD ile birlikte hareket eden PKK/PYD terör örgütü unsurlarının, ABD’nin telkinleriyle, belirlenen güvenli bölgenin sınırının dışına çekileceğini belirtti. Akyar, “Güvenli Bölge’nin mesafesi açıklanmasa da, biz bunun sınırın yaklaşık 25-35 km kadar güneyinden geçeceğini değerlendiriyoruz. Bazen bu mesafe arazi şartlarına bağlı olarak kısalabilir veya uzayabilir. Bu mesafenin tespitinin, terör örgütlerinin ellerinde bulunan silahların özellikle daha önce Türkiye’ye atılan Katyuşa roketlerinin menzilleriyle alakalı olduğu düşünülmektedir” dedi.
PKK’nın elindeki ABD silah ve teçhizatı
ABD’nin Suriye’de bulunan PKK/PYD unsurlarını yaklaşık olarak 2012 yılından beri açık olarak silahlandırdığını ve destek sağladığını ifade eden Akyar, harekatın askeri hedefleri arasında ABD’nin PKK/PYD’ye verdiği silahların, terör örgütünün elinden alınması konusunun da bulunması gerektiğini söyledi.
Akyar, aksi takdirde, mevcut silahlarıyla kurulacak Güvenli Bölge’nin dışına çıkacak PKK/PYD unsurlarının, askeri tabirle “yeniden teşkilatlanmasını” sağlayarak, şartlar oluştuğunda daha kuvvetli bir şekilde, Güvenli Bölge’ye dönerek bir terör devleti veya koridoru tesis edebileceğini kaydetti. Akyar, “Böylece, Türkiye’nin o zamana kadar yaptığı tüm gayretler boşa çıkar. Bu nedenle, PKK/PYD’ nin elinde bulunan orta ve ağır sialhlar ile araçlar muhakkkak geri alınmalıdır. Kurulacak müşterek harekat merkezinin görevleri arasında bu konu öncelikli olarak yer almalıdır. Belki yazımız yayınlanıncaya kadar Türkiye bazı birliklerini bölgeye sokabilir. Bize göre harekat, Mürşitpınar ilçesinin karşısında bulunan Arappınar (Kobani-Ayn El Arap) bölgesinden başlamalıdır. Böylece, daha önce insani ve başka saiklerle müşfik yüzünü gösteren Türkiye, bıçağın diğer yüzünü de göstererek kararlılığını göstermiş olur” dedi.
Harcanacak ekonomik kaynaklar
Tesis edilecek Güvenli Bölge’nin en önemli konularından birinin de ekonomik boyut olduğuna işaret eden Sadık Akyar, bunun da iki yönü bulunduğunu söyledi. Akyar, şöyle anlattı: “Birincisi, yapılacak askeri harekat ve orada bulundurulacak birliklerin maliyeti. Bunu, bir şekilde tolere edebilirsiniz. Diğeri ise, Güvenli Bölge’ye sığınmacıların dönüşünü sağlamak için, gerekli olan alt yapı, imar ve inşaat faaliyetleri için harcanacak kaynaktır. Türkiye’nin ve dünyanın içerisinde bulunduğu ekonomik durum gözönünde bulundurulduğunda, buraya ayrılacak kaynak, Türk ekonomisini zor durumda bırakabilir. Bu durumda, buraya harcanacak kaynak hem Türkiye’nin iç ekonomik dengelerini bozacak, hem de kendi vatandaşları için harcaması gereken kaynaklar başka yerde kullanılacaktır. Dolayısıyla, bu bölgeye gelecek insanlar, sanki Türkiye’ye yeni bir sığınmacı akımı olmuş etkisi yaratabilecektir.”
İnsani Yardım Koordinasyon Merkezi kurulması
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dahi artık Türkiye’nin yeni bir sığınmacı dalgasını karşılıyamayacağını çeşitli konuşmalarında belirttiğine dikkat çeken Akyar, Güvenli Bölge içerisinde yapılacak tüm faaliyetlerin maliyeti için, başta Avrupa olmak üzere uluslararası toplumun elini taşın altına koyması gerektiğini söyledi.
Akyar, “Çünkü, Türkiye’nin aldığı önlemler ile Avrupa ülkeleri rahat nefes almaktadırlar. Bu maksatla, daha önce de gündeme getirdiğimiz “Suriye’nin Yeniden İnşası” adı altında Gaziantep veya Şanlıurfa’da bir merkez kurulabilir. Bu merkez, kurulacak “Müşterek Harekât Merkezi”ile koordineli çalışarak, Güvenli Bölge’ye yapılacak yardımları koordine edebilir. Böylelikle Suriye’nin geri kalan bölgelerinde de hayatın normalleşmesi için önemli bir adım atılmış olur” dedi.
“Fırat’ın doğusu ve batısı arasında ters korelasyon var”
Kurulacak Güvenli Bölge’yle Fırat’ın batısı özellikle İdlib kıyaslandığında bu bölgede durumun kötüye gittiğinin söylenebileceğini ifade eden Sadık Akyar, bu durumun Rusya tarafından Türk-ABD ilişkilerinin seyrine bağlı olarak İdlib’i öne çıkarmasıyla bağlantı kurularak açıklanabileceğini belirtti. Akyar, S-400 ile yaşanan kriz dahil ne zaman Türk-ABD ilişkilerinde dönemsel olarak bir iyileşme olsa İdlib’te işlerin kötüye gittiğini söyledi. Akyar, “Dolayısıyla Türkiye Fırat’ın batısında da başta Rusya olmak üzere diğer ülkeler ile de ilişkilerini iyi yönetmelidir. Aksi takdirde bu bölgedeki kazanımları tehlikeye düşebilir” dedi. Akyar, şöyle devam etti:
“Bir de genel anlamda kurulacak güvenli bölge/askerden arındırılmış bölge veya uçuşa yasak bölgelerin tarihine baktığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır. 1951 yılındaki Kore Savaşı ile Güney ve Kuzey Kore arasında sınırda 38’inci paralel esas alınmış, etnik kimliği ve dili aynı olan iki ayrı ülke yaratılmıştır.
Bu konudaki ikinci örnek, 1955’te yine aralarında etnik kimlik ve dil problemi olmayan Kuzey ve Güney Vietnam’dır. Bu iki ülke de, 17’nci paralel esas alınarak, ikiye ayrılmıştır. Bu ülkeler, Vietnam Savaşı’ndan sonra 1976 yılında tekrar birleşmiştir. Bu konu ile ilgili en çarpıcı örnek, bizim hemen yanıbaşımızda gerçekleşen, Suriye’deki durum ile de benzer özellikler taşıyan Kuzey Irak bölgesidir. 1991 yılındaki 1’inci Körfez Savaşı’ndan sonra 36 ve 32’nci paraleller arası (Kabaca Musul’dan Türkiye sınırına kadar olan bölge) uçuşa yasak bölge ilan edilmiş, 20032teki 2’nci Körfez Savaşı’ndan sonra 2005 yılında yapılan Irak Anayasası ile, bu bölgeye yani Kuzey Irak Bölgesi’ne özerklik verilmiştir.
Ancak uçuşa yasak bölgenin ilan edilmesinden itibaren PKK hem Kuzey Irak’ta varlığını, hem de Türkiye’ye karşı saldırılarını artırmıştır. Dolayısıyla güvenli bölgede kontrol, hatta insani yardımların koordinesi dahil Türkiye’de olmalıdır. Aksi takdirde, sınırlarımızın hemen yanıbaşında bir terör devleti ve koridoru oluşabilir.”
Haber Merkezi - https://www.kibrisgazetesi.com
Yorumlar
Kalan Karakter: