10 Kasım: Bir Mirasın Yıldönümü
Salih Özbaran*
10 Kasım 1938; o tarihten birbuçuk yıl sonra doğmuşum ben; Kasaba'da, yani Turgutlu'da. Babamın omuzlarından bakamadım; dört kez durak yaptığı istasyon binası önünden geçtiği günlerde yoktum dünyada. Aklımın ermeye başladığı yıllarda, okulda öğretilende kavramaya başladım o müstesna kişiyi; kazandırdıklarını daha bir bilinçle öğrenmeye başladığımda, hele hele tarih eğitimi aldığım üniversite yıllarında ve sonrasında, dünya basının da övgülerine mazhar olduğunda, daha çok kıyaslamaya başladım evrensel boyutlarda. Bitmiş/bitirilmiş Osmanlı Devleti'nden yepyeni bir ruhla yaratılan bağımsızlık mücadelesinin, vatan sevgisinin, çağdaş uygarlığa erişme azminin bir örneğini "Küllerinden Doğan "Kasaba" Turgutlu" (2013) kitabımı yazarken, bu mirasın içinde yaşadım; hep duygulandım.
Lakin, son yıllarda medya furyası ve siyaset fırsatçılığıyla, acımasız ve cahilce yapılan saldırılar bana elemden başka birşey vermedi. Tarih alt üst edilmekte; Cumhuriyet değerleri oyulmakta. Tarihsel sürecin ve öğretinin ön sıralarında -uygarlık yolunda- bulunması gereken Türkiye Cumhuriyeti değerlerine biçilen kıstaslar, Osmanlı özlemiyle yarışan yazarlar, kendisine yüzyıllar öncesinden dayanak arayan yöneticiler afallatıyor beni; okuduğum, öğrendiğim ve yazıp söylediğim tarihi sanki yok sayıyor; dayanaksız, anlamsız ve insafsız bir geçmiş yaratıyor.
Bir 10 Kasım günü için bir alıntıyı dile getirmek istiyorum burada. Bu anımsatmamı "biz biliyoruz" diyebilirsiniz belki; içselleştirmiş de olabilirsiniz. Ancak, o paragrafı göz ardı edenler için tekrarlamama izin verin lütfen:
"Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır... Zaman süratle ilerliyor; milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur... Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde, akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar".
Mustafa Kemal Atatürk'ün Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip'e bir soru üzerine verdiği yanıttı bu veciz sözler. Akıl ve bilim yolunun vazgeçilmez ilkeleriydi. Gelişmeyi durduracak dogmalara kapalılıktı. Tüm bu ilkelerin ve mirasın korunması için Nutuk'ta gençliğe seslenen ve tüm kazanımlar üstüne titreyen bu sözler, cesaret dolu bilgeliğin ve yurtseverliğin şaşmaz ifadeleriydi. Onca cesaret, emek, azim ve uygarlık yolundaki başarı, gençliğe emanetti. Yüksek binalar, tüketim heveskârlığı, anlamsız seyirlikler, doğa yağması yanıltmamalıdır gençliği!
* Emekli Tarih Profesörü
Yorumlar 1
Kalan Karakter: